Acı dolu bir geceden sonra uyanmıştım, istemsizce. Gözlerimin açık olduğu her an acı cekiyordum, uyumak en iyi kaçıştı benim için ama her şeyin sonu olduğu gibi bu kaçışın da bir sonu vardı. Boş boş tavana bakıyordum, yüreğimdeki acının hissiyle uyanmıştım aslında. Bir insan rüyasında bile acı ceker mi?! Ben cekiyordum. Ciğerlerime çektiğim her nefes iki hidrojen bir oksijenden oluşmuyordu; telaffuz ettiğim havanın içi % 70'i, acı % 30'u intihar kokuyordu ve bu bir insan için çok fazlaydi, evet bu insan benim gibi sağlam bir bedene; hastalıklı bir ruha sahipse daha da fazla geliyordu. Ölmek istiyordum! Azraille hayatım üzerine kumar oynayip kaybetmek istiyordum! Acılarla sevişip sonsuz hatalara gebe kalmak değil; gerçek sevdamin, azrailin kollarında son nefesimi vermek istiyordum!
Bu hastalıklı düşüncelerden kardeşimin sevecen ve bir o kadar bana muhtaç: "Günaydın abla" demesiyle sıyrıldım. İri güzel gözleriyle bana bakıyordu. O an neden yaşadığımı, bu orospu dünyaya neden katlandığımı anladım. Bir an yatağımdan kalkıp ona sarıldım sıkı sıkı, onunda bunu ihtiyacı varmış gibi sarıldı bana, kokumu içine çekiyordu fark ediyordum ve sıcak nefesi boynumla sevişiyordu. Bu güzel anı teyzem bozmuştu: "Ben de sizi uyandırmaya gelmiştim siz abla kardes çoktan..." derken kardeşim: "Günaydın teyze" diyerek lafını kesti sanki daha fazla sesini duymak istemezcesine.
Ben havlumu ve bornozumu alıp banyoya geçmiştim, suyla tüm acıların gideceğine inanarak. Duşa kabinin içinde fiskiyenin altında suyun yumuşaklığında, tenimi okşamasında rahatlarken birden kapı açıldı. Sonra o kişi duşakabinin kapılarını açtı, gelen kardeşimdi. Çırılçıplaktı. Ne yapmaya çalıştığına anlam vermedim ama ses de çıkarmadım. Suyun altına yanıma geldi, sarıldı bana. Bende ona sarıldım ve o o kadar sıkıyordu ki bedenimi ikimizin arasına su bile giremiyordu. Sesi gelmiyordu ama omuzlarından ağladığını anlamıştım, hâlâ konuşmuyorduk.
"Ben" dedi kısık sesle. "Ben siz kadınlar gibi hissedemiyorum abla, erkeklerden hoşlanmıyorum galiba ben..." derken ondan hafif uzaklaşarak ellerimle dudaklarını kapattım ve konuşmasını engelledim. O iri iri gözleriyle üzgün üzgün bakıyordu bana. O an içim ezildi, canım yandı, kardeşimi üzgün görmek bana bu dünyanın cehennemiydi. Onun az önce sıkı sarılmasından daha sıkı sarıldım ona. Hala ağlıyordu ve ben onu teselli etmek için değil gerçekten onun yanında olmak için: "Olsun kardeşim, herkes aynı olmak zorunda değil. Nasıl olursan ol hiçbir şey senin benim kardeşim, canımın bir parçası olacağı gerçeğini değiştirmiyor. Senin hayatın ve tercihlerin bunu yargılamak haddim değil ancak yanında olurum desteklerim seni." diyebildim, daha fazla konuşursam ağlamaya başlayacaktım ve ağlarsam kardeşim onun farklı oluşuna ağlıyorum sanacaktı. Oysa ben onun üzülmesine ağlıyor olacaktım. Ama ağlamadım, ağlayamazdım. O ağlıyordu ve bu cehennem 20 dakika kadar daha sürdü. Cehennem Sokağının içinde bir cehennem daha yaşıyordum ve bu cehenneme kardeşim üzülmesiyle, gözyaşlarıyla odun atıyordu. Beraber çıktık duştan. Teyzem çoktan kahvaltıyı hazırlamıştı direkt masaya oturduk, üstümüzü giyinip. Bir iki lokma attıktan sonra çayımı alıp bahçeye çıktım. Bir iki dakika gecmeden teyzem geldi yanıma ve yalnızlığımı: "Nasıl gidiyor kafede işler? Kime bıraktın dükkanı buraya gelirken?" dedi sıcak, ilgili ifadeyle. "Iyi, bir arkadaşa bıraktım" dedim, teyzeme inat oldukça soğuk bir ifadeyle. Sağ elini, sol dizime koyarak bir iç çekti ve: "Biliyorum yavrum senin gözünde suçluyum, bu yüzden bu soğuk davranışların ama sende haklısın kendi açından bir de beni dinlesen..." derken öfkeyle kestim sözünü kaşlarım çatık şekilde yüzümü teyzeme dönerek. "Neyini dinleyim? Ha? Neyini dinleyim? Anneme çektirdiklerini mi, dedemin senin yüzünden anneannemi dövmesini mi, dedemin ölmesini mi? Hangisinden başlamak istersin?"
Gözleri dolu dolu olmuştu ve benim gibi ağır bir kadından bu kadar sert tepki beklemiyor hali yüzünden okunuyordu, ben de o an bi durdum ne kadar sert çıktığımı fark edip.
"Biliyorum çoğu olaya ben sebep oldum ama babanı ben de sevdim be, öyle laf da değil, canım gibi sevdim. Bizim buraya geldimi şu körpe ev benim cennetim olurdu ve ben babanı daha küçükten severdim. Annen benim canımdı onu mutlu olmasını en çok ben isterdim ama olmadı be guzum. Babanı sevmesem kardesimden, canımdan vazgecer miydim hic? Canan şimdi senin canın, ciğerin değil mi? Annen de benim için öyleydi ama ben de sevdim babanı. Gençlik işte, belki beni sever dedim baban, vazgeçemedim. Bak 27 yıl geçti, ben babandan vazgecemedim. Onca insan geldi beni istemeye hep "Hayır" dedim. Ben babanı dokunmadan, kokusunu bilmeden sevdim. Göz göze geldiğimizde hep kafamı cevirmek zorunda kaldım. Babaannen, anneme akşam hayırlı bir iş için geleceğiz dediğinde dünyalar benim olmuştu. O haberle baban bana ilk cenneti yaşattı, sonra cehennemi. Havalarda uçarken yerin dibine girdim, 27 yıldır çıkamıyorum. Sen hiç sevdiğin erkeğin seni değil de kardeşini sevişini izledin mi? Senin çocuk yaşında annenle baban öldü bunu asla anlayamam ama benim de 12 yıldır sevdiğim adam, kara sevdam; bacım, canım, ciğerim öldü. Bana kolay mi sanıyorsun ha? Kim kaldık baska? Sen ben Canan bir de dayın. Sıkı sıkı tutunalım birbirimize. Hepimizin içinde kocaman acılar var ancak bunları bir olursak kaldırırız kuzum gel yapma böyle ben sizi..." derken daha fazla dayanamayıp kalktım oturduğum acıların üstüme çöktüğü yerden. Arkama bakmadan bahçeden eve geçerken teyzemin ağlayış sesini duyuyordum. "Yeter ulan, yeter amina koyim ben de insanım, yeter!" diye bağırmak istiyordum ama yapabildiğim tek şey susmaktı. Icimdeki her kelime yüreğimi, cigerlerimi eşiyordu. Kan akmiyordu, acı akıyordu! Ardı ardına dört sigara ictikten sonra kendime gelebilmiştim. Tam beşinci sigara için pakete elimi atarken, paketi önümden Canan aldı ve bir sigara da o yaktı. Boş boş bakiyordum ona çünkü Canan sigara kullanmıyordu. Yaktı ve daha ilk çekmede öksürmeye başladı. Sinirlerim bozulmustu gülmeye başladım. Canan da gülmeye başlamıştı. Canan'ın karşısından yanına geçtim ve sıkı sıkı sarıldım.
Iste bu kızın küçük bir gülümsemesi beni hayata bağlıyordu, onun gülüşlerinde güç buluyordum. O an aklıma düştü teyzemin dedikleri. Ya ben teyzemin yerinde olsam ne yapardım? O an bir daha baktım Canan'ın yüzüne. Bu gülüş için bırak sevdiğim adamdan vazgecmeyi, canimdan bile vazgecerdim. O benim kiz kardeşim değildi, o benim "ailemdi."
Bu atmosferi yandan gelen sesler bozdu. Taziye ziyaretine gelmislerdi, onlar gidesiyle odadan çıkmadık, pencerden bahceyi izledik, yağmur yağmaya başlamıştı. Yağmur neden yağıyordu? Su döngüsü gibi beylik cevaplara karnım toktu, biliyordum masum değildik kirliydik. Acaba bunu temizlemek için mi yağıyordu yağmur? Daha fazla acı çeksek, daha fazla ağlasak belki yağmura gerek kalmadan gözyaşımızla temizlerdik bu pisliği. Ya da ağlatanı ağlatmak için daha çok kirlenirdik. Kim bilir..
"Gittiler içeri gelebilirsiniz, Canan sen de gel de salata yap teyzem bende sofrayı hazırlayım" dedi bir ses, beni yok sayarak ya da kıyamayarak. Hangisi olursa olsun aldırmadım. Canan mutfağa doğru giderken, pencereden bakıyordum hâlâ ve dış kapıya doğru koşarak bir adam geliyordu elinde poşetle. Kapıya yaklaşınca fark ettim gelen adam dayımdı. Akşam yemek yerken: "O poşette ne var dayı? " dedim. Tabagindaki pirinclerle oynarken kafasını kaldırmadan :"Yemekten sonra izleriz." dedi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hüzün Etkisi
ChickLitAcıyla ilmek ilmek işlenmiş bir şizofreni öyküsüdür bu. "Anestezi uyguluyorum zihnime. Uyuşuyorum! İçime gömülmek, kesilen bileklerimi saklamak gibi bir şey bu... Makyaj yapıyorum, intihar süsü verilmiş umumi tuvalet olarak kullanılmış anılarıma...