Yağmur toprağı ıslatmış, güneş dağılanları topluyordu. Mavi şortuyla dizlerini yere değdirmemeye dikkat ederek çömelmiş arka bahçelerinde hafif ıslak kumda bir ot parçasını çekiştiren karıncayı izliyordu küçük. Minik parmaklarını karıncayı tutup onu büyük bir ýukten kurtaracağını düşünerek yuvasına bırakacaktı ki ona doğru gelen başka bir karıncayı farketti. Elini geri çekip izledi. Gelen yeni karınca diğerine yardım ederek daha kolay bir biçimde yuvalarına vardıklarında gülümsedi. Tam bu sırada ön kapının zili çaldı. Bekledikleri, ama hakkında küçük dünyasına büyük gelen merakını dindiremeyeceği kadar az bilgi verilmiş olan misafir gelmiş olmalıydı.
Arka bahçelerinden içeriye koşup kapıyı açmak üzere olduğu annesinin eteğine yapıştı. Kadın yine de kapıyı aralamıştı. Dışarıda kocaman gülümsemesiyle-altında yatan hüznü daha o yaşında görebiliyordu- bir kadın duruyordu. Gözleri kadının etrafında başka birini aradıysa da hayal kırıklığı ağır ağır yaklaşıyordu.
Neyse ki sonra onu görmüştü. Ağlamaktan kızarmış gözlerine rağmen yüzünde tüm sevimliliğini koruyan ve onun annesinin eteğini tutuşundan kapıdaki hanımın ceketini daha sıkı kavrayışıyla bir oğlan duruyordu evlerinin önünde.Birden duymaz olmuştu yanlarındaki iki büyüğü. Nasıl şeyler hayal etse de o oğlan nasıl tüm zorluğuyla gelmişti ailelerine.
Sevimli küçüğümüz içindeki tüm soğuklukla onu izlemişti hep. Yanına hiç yaklaştırmıyordu. Onu nasıl kardeşi yapacaktı? Bay ve Bayan Lee'nin yanında suskundu.
O dönemler açlıkla istediği sevgi evlerine gelen oğlana babası tarafından verilirken Minho'nun anlayamadığı biçimde çocuk suskundu.
Geceleri ağlardı. Minho ile oynamazdı. Minho ise kendine ters ve kendinin bile şaşıracağı biçimde ona yaklaşmaya, onu anlamaya çalışıyordu.Annesinin yeni pişirdiği kurabiyelerden bir tabağa koyup masum gözlerini kadına çevirdi.
"Neden benimle hiç konuşmuyor?"
"Zamanla alışacak meleğim. Ona biraz zaman ver. Zor oldu her şey onun için. Konuştuğumuz gibi tamam mı? O artık senin kardeşin"
Kafasını sallayıp kurabiyeleri odaların götürdü. Alışıldık biçimde yatağında arkası dönük yatıyordu.
"Şey...annem kurabiye yapmış. Birlikte yiyelim mi?"
"Git başımdan"
"Neden ağlıyorsun?"
Yataktaki beden yanlızca omuz silkmiş ve iç çekişlerine devam etmişti. Minho ufak adımlarla yatağa doğru gitti. Omzunu dürttü.
"Hadi gel. Kurabiye yiyelim"
Daha öfkesinin nedeneni ve büyüklüğünü bile anlayamadan oğlan geri dönüp onu sertçe ittirmişti. Elindeki kase yere düşerken parçalara ayrılmıştı.
"Git diyroum anlamıyor musun! Rahat bırak beni"
Minho acıyla inleyip doğrulmaya çalıştığında babaları gelmişti seslere odaya.
"Ne oluyor? Minho neden yerdesin?" Kırık cam parçalarına bakmış ve Seungmin'i kolundan tutarak kenara çekmişti.
"Bir yerlerinizi yaralayacaksınız. Kim kırdı bunu?"
Seungmin dolu gözlerle öylece dururken Minho acıdan buruşan yüzüyle "Ben yaptım. Özür dilerim" dedi.
Ancak anneleri odaya girdiğinde farketmişlerdi Minho'daki kesiği.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Brother
Fanfiction"Ne yapıyor bu iki salak?" ~ "Arabanın camını kır daha gitmeden de peder ağzımıza sıçsın"