17 yıl sonra...
Arabanın koltuğuna dayadığım başımı kaldırıp uzun koyu kumral kirpiklerimin altındaki yorgun gözlerle camdan dışarıya baktım. Yaklaşık on sekiz saattir yoldaydık. Arada yemek ve uyumak için verdiğimiz molaları saymazsak yolculuğumuz on sekiz saatti. Neden uçakla gelmedik diye sorarsanız, bende bilmiyorum. Çünkü ben gelmek istemedim.
Uzun, bitmek bilmeyen yolları ve şehirleri geçerken, araba ormanlık yola doğru giriş yapmıştı. Gözüme Douglas Town tabelası iliştiğinde derin bir nefes aldım.
Evet, sonunda gelmiştik. Kulağımda çalan Golden Hour ile bakışlarımı pür dikkat ormandaki ağaçlara kilitledim. Araba ilerlemeye devam ederken arabanın camını açıp içeriye temiz havanın girmesini sağladım.
Serin rüzgâr yüzüme vurdukça bir nebze olsun gülümsedim. Doğa ve doğadaki her şey, her canlı bana iyi gelir, moralimi yükseltirdi. Buna şu an çok ihtiyacım vardı.
Çünkü yaklaşık bir ay önce hayatımdaki her şey istediğim gibi ilerliyor ve adeta hayattaki mutluluk adımlarımı bir bir atıyordum.
İstediğim Üniversite de istediğim bölümü kazanmış, arkadaşlarımla üniversite hayalleri kuruyor, ehliyetimi alıp kendime Part-time maaşımla bir araba alacaktım. Tabi biraz da babamın yardımıyla.
Tatillerde arkadaşlarımla şehir dışına çıkar ve dünyayı keşfederdim. Ancak planlar istediğim gibi gitmemiş, hayatım bir kaç günde tepe taklak olmuştu. Dünyam yerle bir olmuştu dersem daha iyi olur.
Küçüklüğümden belli dans yarışmalarına katılıp dans tutkusuyla birçok madalya ve ödül kazanmış biri olarak Part time dans eğitmenliği yapıyordum. Üstelik üniversite de okuyacağım bölümle de alakalı bir meslek olmasa da dans etmeyi ve öğretmeyi çok seviyordum. Üniversiteye gitsem bile bu tutkuyu kaybetmeyeceğime inanıyordum. Ancak dediğim gibi hayatınız da her zaman, her şey planlı ve istediğiniz gibi gitmezdi.
Neden mi?
Çünkü birden babamın ve halamın doğdukları yere taşınma arzuları tutmuştu!
Yaklaşık on yedi yıldır Houston, Texas'da yaşıyorduk. Yani teknik olarak bende bu kasvetli ve eksantrik Douglas Town'da doğsam da ben Houston'da büyümüştüm. Bütün hayatım, arkadaşlarım, büyüdüğüm ev, mahalle, şehir... Her şey, herkes oradaydı. Kısaca ben bu saçma salak kasabalı değil Houston'luydum!
Sırf onların bu arzusu yüzünden beni de küçük bir çocuk gibi yanlarında taşımışlardı. Halbuki ben üniversiteyi kazanmış, hayalleri olan on yedi yaşında ve kendine bakabilen, yetebilen bir kızdım. Kaldı ki üç ay sonra, eylülde on sekiz oluyorum.
Her şeyi kendi başıma başarabileceğimi bilseler de beni o koca şehirde yalnız bırakamazlarmış. Çünkü dünya benim bildiğimden de kötüymüş! Hadi canım!
O günü hiç unutmayacağım.
Hayatımın tepe taklak olduğu günü nasıl unutabilirim ki?!
Gözlerimi kapatıp bu düşünceleri tekrar tekrar düşünmemeye çalıştım. Çünkü hala bu konuda çok sinirliydim. Kırgındım.
Benim hayatımı hiçe sayıp beni buraya, peşlerinde sürüklemişlerdi!
Sakin ol Ruby...
Altın sarı uzun saçlarım rüzgarla dans ederken gözlerimi bir süre kapalı tutup sakinleşmeye çalıştım. Geçen birkaç dakikanın ardından koyu kumral uzun kirpiklerimi araladım.
Bundan sonraki hayatıma mecburen burada devam etmeye çalışacaktım. Ancak bende Ruby'sem buradan Houston'a geri dönmenin bir yolunu bulacaktım!
Genelde halamla babamı hemen her şeye ikna edebilirdim. Kısa zamanda onları alt edecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
RUBELLITE
Fiction généraleHer şey yasak ve kuralları çiğneyen bir aşkla başladı. Bir insan ve Elf arasında yaşanan tutkulu aşkın meyvesi Melez kızla, dünyadaki insanlar ve büyülü yaratıklar arasındaki tüm dengeler bozulmuştu. İnsanlara zarar vermeden ve insanların hayatlar...