Kraliçe Munseong uzun zamandır bu kadar konuşmadığı için boğazı tahriş olmuş sesi çatallaşmaya başlamıştı. Tabibe Dong sun hemen izin alıp kraliçeye biraz sıcak çay içirdi..
- kraliçem... biraz dinlenseniz?...
Kraliçe başını salladı
- hayır... bu hikaye bu gece bitmeli..
Tabibenin konuşurken acı çektiğini bildiği kraliçenin emrine uymaktan başka yapacağı bir şey yoktu... Bitki çayını içince boğazı daha iyi gibiydi... derin bir nefes alıp konuşmaya devam etti..
- yatağıma uzanınca mum ışığında kulübeyi incelemeye başladım...duvarda iki tane raf köşede içi bitki dolu bir dolap bitkileri kaynatmak için iki demlik bir kaç mutfak eşyası...başka bir şey yoktu.. o gece sabaha kadar düşündüm... ben sarayda bu insanların ne şartlarda hayatta kalmaya çalıştığını bilmeden yaşamıştım.. Bu yaşıma kadar tek sorunum giydiğim ipeklerin rengi taktığım takıların elbiseme uyumuydu. son zamanda da kiminle evleceğimi düşünüp bunun ülkemin çıkarları için bir görev olduğunu sanıyordum.. halkım olan bu insanlarsa bir adı ve kimliği olmadan hayatta kalma mücadelesi veriyordu.. Byeol'ün şehirlilere karşı olan nefretinin sebebini anlayabiliyordum... Peki benim onu ve köyündekileri surlardan içeri dahi almayan Goryeo'nun prensesi olduğumu bilseydi yine de bana yardım eder miydi?...Bu düşüncelerle uykuya dalmıştım...
(SABAH)
Henüz uyanmıştım ki kulübenin kapısı gıcırtıyla açılıverdi. İçeri girense elinde bastonuyla yürüyen yaşlı bir teyzeydi..
- Uyandın mı?.. Ajumma (teyze) seni ziyarete geldi..
- evet..uyanığım..
- nasılsın?.. iyi oldun mu biraz daha?..
- iyi olmak?... evet iyileştim biraz... şey.. Byeol tek yaşadığını söylemişti?..
- doğru demiş.. ben yan taraftaki kulübede yaşıyorum.. kıyafetlerini değiştiren bendim..
- anladım... peki.. Byeol nerede?..
- ağrını azaltacak bir bitki arayacağını söyledi.. adını söyledi ama unuttum.. Korkmaman için de yanına gelmemi istedi benden.. bir de....
- evet... bir de?....
Gözlerini devirerek dışarıyı işaret etti...
- Anlayamadım?...
- ihtiyacın için işte....
- Ah.. evet.. anladım..
Çok utanmıştım... ama bir yandan da tahminimde yanılmamıştım.. Byeol gerçekten tertemiz yürekli iyi bir adamdı...
Ajumma'yla kulübeye geri dönerken ajumma beni kolumdan tuttu..
- çocuğa şehirli olduğunu söylemişsin?.. kimlerdensin?...
- ben bir şifacının kızıyım..
Ajumma yüzüme şüpheyle baktı...
- sen de anlar mısın bitkiden?
- hayır.. ben annem gibi nakış yaparım bitkiden anlamam..
Ajumma elimi tutup yüzüne yaklaştırdı parmaklarımı inceledi..
- parmakların çok narin.. nakış işliyor gibi değiller.. vücudunu da gördüm.. hiç yara izin yok.. Ayrıca alelade bir şehirliye göre de tenin oldukça beyaz.. soylu bir aileye mensup değilsen tabi..
Endişelenmiştim..
- bunu da nereden çıkardın?.. sadece bakımıma biraz dikkat ediyorum... hepsi bu..