Büyücü; berna ve diğer ekip arkadaşlarının Banu ve Zeynep e sonradan katılacaklarını söylemişti. Ömrünü Numenor un taştan kulelerinde geçirmiş zeynep sabırsızdı. Şimdiye kadar Banu dan başka arkadaşı olmamıştı ve yeni insanlarla tanışacağı için çok heyecanlıydı. Ancak banu omuzunda kuşu ile düşünceli düşünceli yürüyordu. Hatta bir ara neredeyse bir bizon kafatasına takılıp yere düşecekti. Zeynep son anda kolunu tutup onu kurtarmıştı. Banu bunun için arkadaşına minnettardı. Ancak aklını karıştıran bir durum vardı. Dün ikindi vakti saraya dönmeden önce önünü ihtiyar bir şarlatan kesmiş ve ona dikkatli olmasını söylemişti. "Senin için geliyorlar!" Mesleği çirkin canavarlarla savaşıp yeni diyarlar keşfetmek olan ve omzunda sihirli bir ateş ruhu kuş taşıyan Banu bile falları ve onları söyleyenleri kale almazdı. "Senin için geliyorlar!" Kulağında bir defa daha yankılandı ihtiyar kadının sesi: "Benim için geliyorlar!"
Büyük büyük büyük babasından yadigar kalan sapı altın oymalı büyülü kılıcını çekip arkasını döndüğünde üzerine atlayan ork u kılıcı ile ortadan ikiye ayırmıştı. Gri pelerini yaratığın fışkıran iğrenç kokulu kanı ile parlak siyaha bulandığında yüzünü buruşturdu: şimdi bunu yıkayana ve kurutana kadar pelerinsiz gezecekti. Hasta olmak istemiyordu. Çok geçmeden ufukta yaklaşık elli orktan oluşan bir grup göründü. İğrenç dillerindeki en kaba ve kötü sözlerle savaş naraları atıyorlar, büyük bir hızla onlara doğru ilerliyorlardı. Banu Büyücüye doğru seslendi. Sesi beklediğinden daha kuvvetli çıkmıştı: "Prensesi koru!" Fatih ve prenses ne olduğunu daha anlayamadan Banu kendilerine doğru gelen ork sürüsüne doğru hızla koşmaya başladı. Saçları ve kana bulanmış pelerini sert esen vadi meltemi ile dalgalanırken cidden de çok havalı gözüktüğünü düşündü Zeynep Banu'nun.
Banu saldırıya geçtiğinde psoklitot ona gücünü verdi. Kuş, büyülü kılıcın içine girdiğinde kılıçtan alevler çıkıyor, kılıç darbesini vurduğu düşmanları alevler içinde yakıyordu. Orkların hepsini temizledikten sonra banu kılıcını kınına sokup ork leşlerini çekiştirerek yığın yapma işine girişmişti. Çok geçmeden büyücü ve prenses de kolcu kızın yanına gelip ona yardım ettiler. Orklardan biri onlar yolculuklarına devam etmek için yola tam koyulacakları sırada tombul ve kendi kanına bulanmış parmaklarını Banu nun ayak bileğine doladı. Banu bunu hisseder hissetmez kılıcına sarıldı. O kılıcını kınından çıkarmaya kalmadan ork banu ya fısıldayıp öldü:
"Efendimiz seni istiyor savaşçı kız. Ve o istediğini ne olursa olsun mutlaka alır."
Banu kaşlarını çattı. O falcı kadının kendine söylediklerini tam düşünürken orkların bir anda sessiz sedasız buracıkta bitivermeleri ve o orkun ölmeden önce söyledikleri aklını karıştırıyordu. Şimdiye kadar normal bir kolcu hayatı yaşamıştı. Prenses ile arkadaş olması ve savaş başarıları dışında onun hakkında onu özel kılan bir şey yoktu. Evet savaşçı bir aileden geliyordu ve ataları yüzyıllardır numenor kralının kraliyet muhafızlarıydılar. Bu orklar ve diğer tüm kötü yaratıklar karanlıklar efendisine hizmet ediyorlardı. İyi de karanlıklar efendisi niye onu istesindi ki.
Kızın kafası iyice karışmıştı ve bir kaçış yolu da bulamıyordu. Elinden tek gelen büyücünün peşinden Ayrıkvadi ye yürümek ve dostunu korumaktı.
Sorunsuz bir günlük yürüyüşün ardından Öğleden sonra ayrık vadi ye ulaşmışlardı. Elfler onları hayatlarında hiç görmedikleri kadar güzel bir muamele ile karşıladılar, kirli kıyafetlerinin yerine yenilerini verip onları giydirdiler, Aç karınlarını enfes yemekleri ile doyurdular. Zeynep hayatında ilk kez insanlar dışında bir halk gördüğünden olacak ki gelen geçen herkesi hayran gözlerle izliyor, onlar hakkında daha çok şey öğrenmek için can atıyordu. Çok geçmeden bir grup elf i çevresine toplayıp onlara numenorda nasıl yaşadıklarını anlatıyordu. Elfler de merakla güzel prensesi dinliyorlardı.
Banu ise rahat puf koltuklardan birine yayılmış, büyücü ile sonraki aşamalarda neler yapacaklarını tartışıyorlardı. Elrond un talimatı ile elf garsonlar ekibimize güzel ve alkolsüz elf şaraplarından getirdiler. Ne var ki şans bu defa da Banudan yanaydı. Gencecik gözüken ancak muhtemelen sarayın bahçesindeki ulu çınar ağacından bile yaşlı olan elf garson kırmızı içeceğin tamamını Banu nun üzerine boca etmişti. Banu refleks ile ayağa fırladı. O sırada garson Banu dan özür dilemekle meşguldü. Banu garsonu başından savmak için jet hızında gözden kayboldu. Kimsenin olmadığı bir köşede üzerini temizlerken aynı garson yeniden belirdi. (Garsonu betimlemeye üşendim bu yüzden garson ektedir.)
EK1)
Yakışıklı elf adamını gören Banu şüphelendi. Neden onu buraya kadar takip etmişti ki?! Banu kaşla göz arasında kılıcını elfin boynuna dayadı: "Ne istiyorsun elf kişisi!!"
Elf adam bir adım geriye çekilip yere diz çöktü ve elini Banu ya uzattı: Sizi almaya geldim efendim. Lütfen sizi büyük efendiye götürürken bana zorluk çıkarmayın<3
Banu içinden değil dışından hatta bir nevi bağırarak; "BU DA NEREDEN ÇIKTI ŞİMDİ?!"...
TO BE CONTİNUED...