˚ ༘✶ ⋆。˚ ⁀➷ 𝟏.𝟎

330 26 12
                                    

"Coraline! Hâlâ uyanmadın mı? Kalk da babana kahvaltı hazırla haydi! Şimdi uyanacak, sonra sana kızacak. Dün işten çok geç geldi zaten, yorgundur. Kime diyorum, Coraline!"

Elbet etrafınızda küçüklük hikayelerini anlatan arkadaşlarınız olmuştur. Sabahları annelerinin saçlarını öperek uyandırdığı o şanslı çocuklar... Benim yaklaşık on senedir duyduğum cümleler hep buna benzerdi. Kalkıp babama kahvaltı hazırlamalıydım, yoksa bana kızardı.

Gözlerimi birkaç kez kırpıştırıp perdeler tamamen kapattığı için güneş ışığı almayan odama göz gezdirdim. Fazla bir eşyam olmamıştı hiçbir zaman. Genelde benim için değerli olan şeyleri birkaç senedir profesyonelleştirdiğim gizleme yerlerime saklardım. Küçük bir fotoğraf ya da arkadaşlarımla yediğim bir çikolatanın kabı olsa bile benim için "anı" olan her şeyi sakladığım ufak bir kutum vardı. Senelerce babam tarafından eşyalarımın karıştırılmasından ve hoşlanmadığı bir şeyler olduğunda bunun bedelini ödememden sonra kendimce bir parkeyi kaldırabilmiş ve oraya bu kutuyu saklamıştım.

Zaten babam ayık gezmediği için parkeyi fark etmesi imkansızdı.

"Coraline! Kime diyorum? Kalk!"

Annemin bağırmasıyla yüzümü buruştururken acilen uyanmam gerektiğini biliyordum. Eğer hemen kalkıp kendime gelmezsem babam fena sinirlenecekti. Yattığım yerden kalkacakken odamın kapısının zorlanmasıyla korku dolu gözlerle kapıya baktım.

Sıçmıştım, tam anlamıyla.

Kapım kilitli olduğundan dolayı dışarıdan gelen homurtuyu duyabiliyordum. Babam kapımı kilitlememden nefret ederdi. Ona göre kapısını kilitleyen bir kız, kim bilir içeride neler saklıyordu. Oysa ben sadece biraz özel alanım olması için kapımı kilitliyordum. Ve tabii bir de...

Neyse işte.

Kapının iyice zorlanmasıyla titrek adımlarla yatağımdan kalkıp kapının kilidini açtım. Karşımda, geceden kalma hâliyle ve oldukça sinirli bakışlarıyla bana bakan babam duruyordu.

"Sabahtan beri ne bağırtıyorsun kadını geri zekalı? Kalk da dediğini yap. Külliyen zararsın zaten, bi' işe yara." dediğinde hemen başımı sallayıp yanından geçmeye çalıştım fakat bana engel olmuştu. Üzerimdekini süzdü. Siktir. Dün ne hâlde uyuduğumu unutmuştum. Pek olmasa da kısa bir tişört vardı üzerimde ve bu babamın sinirlenmesi için yeterliydi.

Saniyeler sonra kendimi yanağımda ve dudağımda bir acıyla yerde bulmuştum. Bana attığı bilmem kaçıncı tokat olduğundan ötürü bünyem alışmış, gözümden yaş bile gelmemişti. Ağzımın içine metalik bir tat dolmasıyla dudağımın kanadığını anladığımda iç çektim. Bugün okula gidecektim ve yine arkadaşımdan kapatıcı rica etmek zorunda kalacaktım. Bu sebeple okula gidene kadar herkes dudağımın hâlini görecekti. Yine oturduğumuz mahalleye dedikodu malzemesi olacaktık. Hoş öyle olduğunda da suçlusu ben oluyordum çünkü babam asla kendi dayaklarından dolayı bizi konuştuklarını düşünmüyordu. Genelde komşuların beni bir erkekle gördüklerini sandığından kabak benim başıma patlıyordu.

"Orospu." diye fısıldayan babamın yüzüne bakmadım. Çünkü ona bakarsam daha da hiddetleneceğini adım gibi biliyordum. Fakat gözüm kapının kenarında elinde bir sigarayla bizi izleyen anneme takılmıştı. Üstünde leopar desenli geceliği ve dağılmış saçlarıyla bizi izleyerek babamın hiddetinin geçmesini bekliyordu.

"Carla, git sen yemek yap. Bu geri zekalı da siktir olup okuluna gitsin. Bana bak, eğer o bela komşulardan bir şey duyayım bacaklarını kırarım senin. Duydun mu beni?" dediğinde sessizce "Duydum babacığım." dedim. Sonunda odamı terk ettiklerinde hissizce yere çöktüm.

daddy issues, nicoló zanioloHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin