Yazardan:
Genç adam, kendine yediremiyordu.
Küçücük bir kız çocuğunun bunları yaşamasını, kendine yediremiyordu. Bu küçük kızı tanımıyordu fakat bu meselede hassas davranması için onu tanıması da gerekmiyordu. Ortada, yaşamı babasının ellerinde olan henüz on yedi yaşında küçücük bir kız vardı ve o, bu kızın bunları yaşamasını kaldıramıyordu.
Kendi çocukluğunu anımsadı birden. Artık çok eskide kalmış olsalar da hâlâ beyninde renkli olarak dolaşan birkaç anı gözlerinin önüne geldi. Dondurmalar, oyuncak arabalar, halısaha maçları... Babasının ona aldığı ilk forma belirdi zihninde. Annesinin sıcacık yemekleri, sırf o çok seviyor diye yaptığı yengeç çorbası...
Bu, haksızlıktı.
Hayatın ne kadar sikimsonik olduğu gerçeğini yüzünüze sert bir tokat olarak çarpacak kadar haksızlıktı.
O, bu kadar güzel bir çocukluk geçirmişken gözünün önündeki bu kız çocuğunun babasının ona sıcak sarılmaları yerine tokatlarını bahşetmesi, annesinin yaptığı lezzetli yemekleri belki de bir kere bile tatmış olmaması tamamen bir haksızlıktı.
Kızın küçüklüğünü düşündü birden. O da her kız çocuğu gibi prenses çizgifilmleri izleyen, tütülü etekler giyen bir kız çocuğu olmak istemişti belki de.
Gözlerinin dolduğunu fark ettince zihnini başka yere yönlendirmek adına telefonunu açtı.
Uzun süredir iletişimde olmadığı yakın arkadaşlarından tonlarca cevapsız arama ve mesaj vardı. Umursamadı.
Gözünün önünde öyle şeyler yaşanıyor, öyle güzel kalpler kırılıyordu ki arkadaşının mesajına bakmadığı için suçlu hissedecek zamanı yoktu.
Aksine; dünyayı Coraline'ın babası gibi pisliklerden temizleyemediği, Coraline gibi milyonlarca kız çocuğunu koruyamadığı için hem kendisini hem de içinde bulunduğu toplumu suçlaması gerekiyordu ve belli ki bunun için tonlarca zamanı vardı.
Okul zili çaldığında silkelenip kendine geldi. Coraline'ın okul çıkışına gelmişti çünkü onunla konuşmazsa kafayı yiyecekmiş gibi hissediyordu. Ona yardım edebilmek, babasının açtığı her yarayı kapatabilmek istiyordu.
Fakat bazı yaralar kapanmazdı ve genç adam bunu çok iyi biliyordu.
꒱࿐♡ ˚.*ೃ
Coraline'dan:Meşhur koyu kırmızı Mercedes ve meşhur Nicolò Zaniolo, okulumun önünde bekliyordu.
Ne işi vardı ki bu adamın burada? Bizi burada herhangi biri görse ne olacağını düşünmüyor muydu? Bana ne olacağını, kendisine ne olacağını düşünmüyor muydu? Korku dolu gözlerim arabanın sahibini bulduğunda, Tanrı'nın bir lütfu olan güzel gülümsemesini bana sunmuştu.
Ama biliyordum ki buruktu gülümsemesi.
Titreyen bacaklarım ve beynimde her an yankılanan "babam beni görürse öldürür" cümlesiyle yavaş adımlarla arabasına ulaştığımda iç çekti.
Hâlâ zor yürüdüğümü fark etmişti.
İkimiz de sessizce birbirimize bakıyor, sanki konuşursak Dünya felakete sürüklenecekmiş gibi ağzımız bıçak açmıyordu. Sadece rüzgâr ve o vardı.
Nicoló Zaniolo, yakışıklı bir adamdı. Benden oldukça uzun olduğu için boynumu yukarı kaldırarak ona bakmamı gerektirse de yakışıklı olduğunu anlamak için onu detaylı incelememe gerek yoktu. Yapılıydı, mesleği gereği belli ki çok çalışmıştı ve bu çalışmasının sonucunda vücudu da gelişmişti. Sarıya boyattığı belirgin olan saçları boyanmasına rağmen yumuşacık duruyordu. Yüz hatları keskin ve uyum içerisindeydi. İnsanın baktıkça bakası geliyordu. Ayrıca görünüşünün yanında ün ve başarı kapılarını da çoktan aralamıştı. Çoğu kadının hayallerini süsleyebilecek bir erkekti.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
daddy issues, nicoló zaniolo
Fanfiction⸻ nicoló zaniolo x fem!oc. ✧ ミ"ve eğer sen benim küçük kızım olsaydın senin için yapabileceğim her şeyi yapardım." bir kız çocuğu için her şey demektir baba. ilk aşkıdır, ona sevmeyi ve sevilmeyi öğreten ilk adamdır. gelecekteki ilişkileri...