seven, he punched me.

106 18 2
                                    

GAYLER OY.
GAYLER YORUM.
GAYLER TAKIP.

-

"izin ver kollarımda uyutayım bu gece seni."

Wooyoung bitap gözlerle San'a bakarken onun gözlerindeki merak ışıltısını fark etmemiş değildi. eli refleks olarak ensesine giderken mırıldandı.

"bilemiyorum yarın okulum var."

San oflayarak ufak bir çocukmuş gibi yere vurdu ayağını. bu haline anlam veremeyen Wooyoung'ın yüzünde hafif bir tebessüm oluşmuştu. hala ceketini kendi üzerinde taşıdığı, daha nezaretten yeni çıkan, kendisi uğruna kavgaya giren kişi bu adam değildi sanki. birden karşısında çocuklaşması içini okşamıştı.

mızmız olan San aklına gelen soru ile ona bakarken bunu nasıl soracağına bilemiyordu. nasıl bir yöntem izlerse üzmezdi onu, bunun arayışındaydı o an. normalde pervasızca konuşan Choi San gitmiş de, yerine başka biri gelmişti sanki.

"seni okula ben bırakırım da, sen ne okuyordun ki?"

onun kastını, merak ettiğini ve amacını hemen anlamıştı Wooyoung fakat içindeki sesi susturmak istiyordu. kendini haksız çıkarmak istiyordu, belki de kendisi yanlış anlıyordu olayı. zoraki bir gülümseme ile başını salladı.

"hukuk."

"sen hukuk mu okuyorsun?"

San'ın sorma biçimi, Wooyoung'ı rahatsız etmişti. evet, haklıydı belki şaşırmakta fakat evinde kalması için ona adeta yalvarıp bunu bu biçimde soruşu çelişkiydi. iç çekerek başını salladı yine de.

"beklemiyordun sanırım?"

San huzursuz olmuştu. ikili beraber nereye olduğunu, neden olduğunu bilmeden yürümeye başladılar. Wooyoung göğe, San ise yere bakıyordu. işte aralarındaki fark da buydu belki. Wooyoung geceye, karanlığa ve tüm yaşadıklarına rağmen her daim aydınlığın, umudun peşindeydi. San ise tüm imkanlarına, rahatına ve komforuna rağmen, her zaman karanlığa itekliyordu kendini. aydınlığa kavuşmak istemiyordu bir türlü.

"yanlış anlamazsan, hukuk okuyorsan neden bir yandan şey yapıyorsun..."

"ne yapıyorum?"

cevap gecikmemişti. Wooyoung sıktığı yumruğuna rağmen ondan duymak istiyordu. bir saygısızlık yapacak kadar cesursa, bunu tam söyleyecek kadar da arkasında olmalıydı fikrinin. en azından Jung Wooyoung öyle düşünüyordu. San, çenesini sıkarken mahçup bir şekilde yere bakıyor, gözlerini bir türlü karşısındakinin eyeliner çizili kahvelerine çeviremiyordu.

"şey, yani bilmiyorum. her neyse kapatalım konuyu."

San yürümüş, fakat daha ikinci adımında kolundan tutulmasıyla duraksamıştı. kolunu kavrayan, ona daha önce görmediği bir ifade ile bakan Wooyoung'a kilitlenmişti gözleri. bu bakış, bu kadar duygu normal değildi. Tanrı'nın huzurundan kovulan, herkesin günahkar bildiği ama bir zamanlar Tanrı'nın gözdesi olan Lucifer'ın bakışlarıydı belki bunlar. fallen angel. kanatları kesilmişti sanki, hepsini tek tek, tek bir tüy kalmayana kadar koparılmıştı.

"söyle."

Wooyoung'ın dudaklarından gayet net bir ton ile dökülen bu sözcük, San'ın göğsüne çökmüştü. duymaya başladığı o suçluluk hissi iliklerine kadar işlese de, bir kere kurmuştu artık o cümleyi. Wooyoung'ın sıkılmış yumruklarına kaydı gözleri. söylemesi için ona baskı yapıyordu gözleri, lazer çıkarabilse San'ın içinden geçecekti sanki.

"sana söyle dedim, Choi."

ikisi de ısrarcıydı kendi fikirlerinde. ikisi de vazgeçmeyecek, geri adım atmayacak kadar inatçıydı. fakat ortak olmayan noktaları, San, Wooyoung'ı üzmek istemediğinden susuyordu. histerik bir kahkaha yükseldi gri saçlının dudaklarından. daha çok ağlar gibiydi sesi, bir yardım çığlığı atıyor gibi. San'a yalvarır gibi...

"neden mi izin veriyorum beni becermelerine? her gece başka bir adamlayım, kızlardan çok beni istiyorlar. hatta sana şunu söyleyeyim, siyasiler, ünlü iş adamları, tahmin edemeyeceğin kadar büyük isimler, benim kalçalarım için servet dökecek kadar deli oluyor bana Choi. sen kimsin ki bana bu soruyu soruyorsun? sen kim-"

dudaklarına kapanan ılık, dolgun dudaklar ile kesilmişti sesi. gözleri şaşkınlıkla aralanırken havada kalmıştı elleri. yüzüne değen bir ıslaklık hissetti bir anda. bu, mümkün müydü? ellerini San'ın göğsüne koyarak ona arkaya itmiş, hayretle izliyordu. yanaklarına akan gözyaşlarını görünce içinde binlerce ton cam kırılmıştı sanki. gerginlikten ellerinin titrediğini hissediyordu.

"Wooyoung, neden satıyorsun vücudunu? uğruna ruhumu çekinmeden ortaya koyacağım o bedenini neden..."

ağlıyordu. şaka gibiydi fakat bu koskoca adam, kasları ve geniş cüssesi yüzünden yürürken yolu kapatan bu adam, kavgada adamı benzeten adam ağlıyordu. sırf Wooyoung kendini satıyor diye ağlıyor muydu gerçekten? sanki kendisi yaşıyor, acı çekiyormuş gibi oturup ağlıyor muydu bir de karşısında. sinirle dişlerini birbirine bastıran genç daha fazla dayanamayarak sıktığı yumruğunu havalandırmış, karşısındakinin yaşlarla ıslanmış yanağıyla buluşturmuştu.

"sen ne anlarsın?"

San, Wooyoung'ın ona salladığı yumruk yüzünden afallarken Wooyoung ise ona sinirle bakarak soluklanmaya çalışıyordu. ona arkasını dönerek yürürken bu defa ağlayan taraf kendisi olmuştu. bilmeden, anlamadan konuşmak ne kadar kolaydı böyle. yargısız infaz kadar basiti var mıydı bu hayatta? yoktu, olsa da kimse bir fahişe için başvuracak değildi başka bir yönteme.

-

gençler bu bölüm dönüm noktası, bildiğiniz ilişkinin evrilmesi için gereken o an burada. woosan ikilisi arada soft, her şeyden uzak gibi gelebilir ama ikisinin de nasıl bir hayatlarının olduklarını, ne ile savaştıklarını unutmayın. oy verin bu arada ya. panomu da doldursanıza ağlayacağım

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Apr 07, 2024 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

slut! woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin