five, why'd u sell ur body?

122 20 0
                                    

"olacak iş değil."

"beğenmediysen sikimi yala."

Wooyoung'ın polislere karşı olan gayet 'nazik' cevabı yüzünden kahkahaya boğuldu San, bileklerindeki kelepçelere rağmen.

Wooyoung onun gülüşünü işitince ona doğru çevirdi başını. kelepçeli elleri, morarmış dudağına rağmen gülebiliyor muydu gerçekten? istemsizce garip buluyordu onu, tanıştıkları -birlikte oldukları- ilk geceden itibaren.

kendisine olan tavırları, onun basit, kimine göre ise adi bir seks işçisi oluşunu fark etmemiş, ya da unutmuş gibi öyle kibar davranmıştı ki ona o gece. bileklerini öpüşü, tenini kırılgan, hassas bir çiçeğe dokunur gibi yavaş yavaş, ağır ağır okşamasına mı hayret edecekti, yoksa onun canını yakmamak için elinden geleni yapmasına rağmen sürekli onu kontrol edip yüzünü öpmesine mi? hem de öyle sapık türden değildi, bu adam bir bebeği öper gibi öyle titrek öpmüştü ki onun yüzündeki her bir milimi.

Wooyoung aklında canlanan görüntüler ile istemsizce garip bir duygunun içerisine düşmüştü. ardından, gelen iki polisin kelepçeleyip diğer arabaya bindirdikleri o sapık adama kilitlendi gözleri.

istemediğini belirtmesine rağmen ona zorla yaklaşan, onu o iğrenç alkol kokan, sulu öpücüklere boğan adamdı bu. Wooyoung kaçmaya kalktığında ona defalarca kez vuran, hakaretler eden, kolundaki morlukların sebebi olandı bu. kıyafetlerini yırtarak zorla üzerinden çıkaran ve kaçtığında sadece bir tişörtle koridora çıkmasına sebebiyet veren âdinin ta kendisiydi bu.

sinirden elleri yumruk haline gelirken San kendisine yardım edip onu o adamın kollarından kurtardığı, ona üzerini örteceği ceketini verdiği ve bu yüzden sert bir kavgaya girdiği için onunla gitmek istedi karakola. bu, sıradan bir şey değildi. bu Wooyoung için oldukça büyük bir riskti zira o yasadışı çalışıyordu, üstelik zaten bir 'fahişe' olduğu için şikayetçi olsa da, zengin olan o piç kurtulacak ve olan kendisine olacaktı.

San'ın bulunduğu arabaya binemeyeceğini öğrendiğinde bir taksi çevirmek istedi, fakat üzerinde para yoktu. çaresizce bileğindeki saate kaydı gözleri, bunu kullanabilirdi onun peşinden gitmek, ve şikayetini çekmesi için ikna etmek adına. tam da saati çıkarırken arkasından gelen bir ses işitti.

"bizimle gel, karakola gidiyoruz."

sesin sahibine baktığında deri kıyafetler içinde olan uzun, siyah saçlı bir adam görmüştü. adamın kim olduğunu bilmiyordu, ve tabii ki kabul etmeyecekti. lakin adamın arkasından iki kişi daha gelmiş, birisi de polis olduğunu ve San'ın kendi görevli olduğu karakola götürüleceğini söyleyerek garanti vermişti ona. bu nedenle Jung Wooyoung, anlam veremediği Choi'nin arkadaşlarıyla aynı arabaya binmişti.

-

"gir."

tıklatılan kapıdan içeriye elinde koca bir buket çiçek ile o garip sarı saçlı adam belirmişti yine. Jongho onun çiçekçi olduğunu bildiğinden bunu pek garipsememiş, hatta oğlunun zararına sebebiyet verenleri sayesinde bulduğu için ona minnet kalmıştı.

Yeosang, Jongho'ya iğrenir gibi bir bakış attıktan sonra çiçeği uzattı. formalite olan belgeyi de imzalattıktan sonra odadan çıkmak için kapıya yöneldiğinde Jongho sessizliği bozmuştu.

"pardon, konuşabilir miyiz?"

"hayır."

aldığı net cevap ile olduğu yerde kalmış, kaşları havalanmıştı. sarı saçlı genç odadan ayrıldı sonra hiç umursamadan onu. fakat daha fazla sessiz kalmak istemiyordu Jongho, bu adam ona en değerlisini geri getirmişti resmen. bu nedenle hemen onun peşinden koşarak ayrıldı Sunoo'nun odasından.

zaten adamı bulması uzun sürmemişti, sarı saçları ve renkli kıyafeti ile belli ediyordu kendini. arkasından koştu Jongho, onu kaçırmamak içinse elini omzuna koyarak durdurdu onu.

"bekle!"

Yeosang arkasını dönerek onu görünce iç çekti bıkkın bir ifade ile. onu görmek bile sinirini tepeye çıkarmıyormuş gibi neden peşinden gelmişti ki? bir kaşı sorgular şekilde havalanırken onun konuşması için sustu. Jongho da hemen açıklamak istedi kendini.

"biliyorum sen istemedin ama bizim konuşmamız gerek. benim sana bir teşekkür borcum var, sen bana oğluma zarar verenleri yakalattın.."

Yeonsang'ın aniden gülmeye başlaması ile şaşırmıştı. kendisinin komik bir şey söylemediğini biliyordu, o nedenle anlam veremiyordu gülmesine. yine de nazikçe gülümsedi. tâ ki Yeosang konuşana kadar.

"bunu senin için yaptığımı mı sanıyorsun?"

"anlamadım?"

"tanrım... cidden öyle komiksin ki! senden tiksiniyorum, bunu bil. sen bencilsin, ülkemizde eşcinsel evlilik yasallaşsın diye önergede bulundun, ablam sayesinde bu bir bakıma kabul edildi. ama sonra sebebini anladık ki bunu istemenin sebebi kendi evliliğinmiş."

Jongho şoka uğramıştı. bu adam bu kadar şeyi nereden biliyordu, ablası da siyasetçi miydi yoksa? parçalar oturmuyordu, kendisinden neden nefret ediyordu o halde?  

"kendi evliliğin sonlanınca hala kabul aşamasında olan önergeyi boşladın, çünkü hiç kimse senin umurunda değil. öyle bencilsin ki, buna rağmen eski eşinin soyismini mi taşıyorsun? acınası. bir daha da karşıma çıkma."

hastayım bu kadarlik idare edin😣 of ölüyom.
tt, ig, x: fliriansoe
he bi de oy atın lan

slut! woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin