3. Sonsuzluğun Kehaneti

94 46 117
                                    


"Yaratılış ahengi tamamlandığında ve yerin suretlerinden üç Kızıl Havari doğduğunda..."

Adanmışlar, tapınağın ağır kapısını ittiklerinde, içerideki manzara karşısında duraksadı. Yerde, cansız yatan kızıl rahibelerin bedenleri, tapınağın antik taşları üzerinde sessizce uzanıyordu. Bu bedenler, adanmışların gözleri önünde yavaşça kızıl bir toza dönüşerek havaya karıştı. Bu, tapınağın kutsal ritüelinin bir parçası gibi hem hüzünlü hem de büyüleyici bir andı.

Adanmışlar, bu kutsal ve trajik dönüşümü sessizce izledikten sonra tapınağın mahzenine inen merdivene doğru ilerledi. Her adımda, geçmişin ruhlarıyla birlikte yürüyor gibi hissettiler. Merdivenlerin sonunda, tapınağın en derin sırlarını barındıran mahzene ulaşacaklardı. 

Derin bir sessizlik içinde mahzene inen merdivenlerin başında durdular. Üç çift göz mahzenin derinliklerindeki karanlığa bakerken sessizliği bozan şey genç adanmışın sesi oldu:

"Karanlık. Karanlık ve korkutucu."

Yaşlı adanmış önce garip bir şekilde yanındaki gence baktı sonra gözlerini mahzenin duvarlarında asılmış meşalelere dikerek:

"Kendi meşalelerimizi harcamayalım, duvardakilerden alın birer tane."

Kızıl meşalelerin titrek alevi, adanmışların yüzünü aydınlatırken, onlar mahzenin derinliklerine doğru emin adımlarla ilerledi. Duvardaki kabartmalar, meşalelerin ışığında canlanıyor, bazen gölgeler arasında gizemli figürler beliriyor gibi oluyordu. Genç adanmış, bu korku ve gerilim dolu inişin ardından, nefesini tutarak mahzenin muazzam büyüklükteki kızıl kapısına yaklaştı. Kapı, eski orta çağ kale kapılarını andıran, yanlara açılan iki kanattan oluşuyordu ve kapalı olmasına rağmen, aralıklarından sızan kızıl duman, içerideki bilinmezliğin habercisi gibiydi.  

Genç adanmış, kapıyı sertçe ittirdiğinde, kapının arkadan sürgülü olduğunu fark etti. Kapı, bütün gücüne rağmen kımıldamadı. Yaşlı adanmış, genç adanmışın omzuna dokunarak, "Çekil," dedi sakin bir sesle. Deri çantasını karıştırırken, yaşlı ve yıpranmış parmakları, nihayetinde ahşap bir anahtar buldu. Elini kapı deliğinden geçirerek anahtarı kilide yerleştirdi, kapının sürgüsünü tutan pimleri tek tek açtı. Her bir pimin serbest kalışı, eski bir mekanizmanın kilidini açan ustalıklı bir hareketti. Son pimi de açtıktan sonra sürgüyü kaldırdı ve kapıyı açtı. Ağır kapı kanatları, gıcırtıyla yanlara doğru açıldı ve aralıklarından sızan kızıl duman, daha da yoğun bir şekilde dışarı taştı.

Kapının açılmasıyla yükselen kızıl duman, adanmışların yüzlerine bir sis perdesi gibi çöktü. Onlar, bu yoğun dumanın etkisiyle, birkaç saniyeliğine gözlerini kollarıyla koruma içgüdüsüne kapıldı. Gözlerini yeniden açtıklarında, mahzenin içindeki manzarayla karşılaştılar: Bedenleri toz haline dönen kızıl rahibelerin geride bıraktığı, boş kızıl elbiseler, mahzenin soğuk taş zemininde hüzünlü bir şekilde serilmişti.

Mahzenin daha derinlerinde, Yüce Anne'nin bir zamanlar güç ve otoritenin simgesi olan varlığı şimdi baygın bir şekilde havada süzülüyordu. Onun çevresini kaplayan kızıl duman, bir nehir gibi akıp, mahzenin karanlık köşelerine doğru sızıyordu. Adanmışların bakışları, bu dumanın kaynağına doğru yönlendiğinde, Despon Dela'nın varlığını fark etti. Kızıl çemberde oturuyormuş gibi duran bu figür, üzerinde geniş kollu siyah bir elbisesi ve kafasında koyu kırmızı bir şal ile adeta karanlığın ve kötülüğün en derinlerinden bir görüntüyü andırıyordu.

Despon Dela'nın yüzü, gizemini koruyan bir anonimlikle örtülüydü, ancak göz bebeklerinden biri beyaza çalan açık mavi, diğeri ise simsiyahtı; sanki biri gündüzün masumiyetini, diğeri ise gecenin derinliklerini temsil ediyordu. Alnında, kırmızı bir işaret parlıyordu: bu, kutsal ve yasak olanın, iyi ile kötünün, ışık ile karanlığın birleştiği bir simge gibiydi. Yerin üçüncü kızıl çemberinden yükselen Despon Dela'nın yalnızca göbeğinden yukarısı çemberin dışındaydı, ancak siyah rahibe elbisesi kapattığı için sanki çemberin üzerinde oturuyormuş gibi bir illüzyon yaratıyordu. Bu manzara, adanmışların içlerindeki korkuyu uyandırdı. Onlar, bu kutsal ve yasak sırların koruyucusu olan Despon Dela'nın önünde, tapınağın ve kendi kaderlerinin eşiğinde duruyordu. Mahzenin içindeki her bir taş, her bir kabartma, bu ânın şahidi olmuş gibi sessizce onları izliyordu. 

Kızıl Havari: Kızıl Alev'in EsintisiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin