Y/n elindeki küçük kırmızı ve sarı çiçeği, minik kavanozun içine koydu. Levi için demlediği roobios çayını da fincana koyduktan sonra hepsini tepsiye dizdi. Muazzam bir sunum yaptığını düşünüyordu ve genç adamın bunu beğeneceğini umuyordu.
Diğer yandan ise yaptığı filtre kahveyi fincana doldurdu. Çay ocağında çalışan 'abla' ona bu fincanın Erwin Smith'e ait olduğunu söylemişti. Y/n söylediği şeye uyarak kahveyi verdiği fincana yapmıştı.
Öncelik olarak Bay Smith'in kahvesini vermek adına onun odasına yöneldi. Ona anlattıkları kadarıyla odası üst kattaydı. CEO'nun odasının yanında kalıyordu. Erwin başkan, Levi ise başkan vekili olduğu için ikilinin şirkette ki pozisyonları epey yüksek bir mevkiideydi. Bu yüzden CEO ile aynı gibi görülüyordu ve ikisinin sözü Pixies'e göre daha çok geçiyordu.
Genç kadın yüzükleriyle süslediği zarif elini kaldırdı ve iki kez kapıyı tıklattı. İçeriden duyduğu "Gir." komutuyla kapıyı açtı. Ofise geldiğinden beri Erwin Smith ile ilk defa yüz yüze gelme fırsatı yakalamıştı.
"Kahvenizi getirdim." Y/n neşeyle cıvıldadı. "Kusura bakmayın, biraz gecikti. İlk defa yapmıyorum ama buradaki makine kullandıklarımdan farklı." dumanı üstünde tüten fincanı tepsiden alıp masaya koydu. "Eğer çok acı gelirse söyleyin süt ısıtayım. Ben ne zaman sek içsem çok kötü oluyorum."
Erwin çenesi düşük kadına bakarken onu süzmeden edemedi. Dış görünüşü ciddi ve sert birisi gibi dursa da, yüz ifadesi ve hareketleri onu cıvıl cıvıl gösteriyordu. Epey neşeli bir kişiliğe benziyordu -ki espirili kişiliğini gizlemekten gocunmuyordu.
"Gerek yok. Böyle iyi." Erwin bir yudum aldığı kahve fincanını masaya koydu. Uzun bir aradan sonra kahvesini düzgünce demlenmiş bir şekilde içiyordu. "Ellerine sağlık."
"Afiyet olsun." dedi Y/n gülümseyerek. Beğenmesi hoşuna gitmişti. "Eğer başka bir isteğiniz yoksa ben şey ediyim," eliyle kapıyı gösterdi ve ne yapacağını unuttuğu için saliselik düşünme ihtiyacı hissetti. "Yani gidiyim." diye toparladı.
"Tabii." dedi Erwin başıyla onaylayarak. Y/n aldığı onayla kapıya yöneldi. Odadan çıkarken ise son bir şey söylemeyi ihmal etmedi:
"İyi çalışmalar."
☘︎︎
Elindeki tepsiyle bu seferde Levi'ın odasına gelmişti. Kapıyı tıklatır tıklatmaz duyduğu "Gir." komutuyla kapıyı açtı.
"Bay Ackerman çayınızı getirdim." elindeki tepsiyi göstererek konuştu. Levi yargılayıcı bakışlarını Y/n'in üstünde tutmaya devam ediyordu, ancak bu genç kıza pek işlemiyordu.
Genç kız yine de sormadan edemedi. "Getireyim mi, getirmeyeyim mi?"
Levi başını salladı. "Getir."
Y/n aldığı onayla gülümseyerek odaya girdi ve hemen masaya adımladı. Topuk tıkırtısı sessiz odada yankılandı. Y/n eğilip çayı koyduktan sonra önüne düşen saçlarını kulağının arkasına attı. "Afiyet olsun."
Levi kırmızı renkli çaya bakarken kaşlarını çattı. "Bu nedir Bayan L/n?"
"Roobios çayı." diyerek sorusunu hemen yanıtladı. "Daha vanilya aromamsı bir çay." Levi genç kızı pür dikkat dinlerken, kullandığı 'aromamsı' kelimesine daha çok takılmıştı. Fakat ses etmedi. "Kafeinsiz. Antioksidan barındırır."
Levi dinlediği şeyler ardından sesli bir nefes verdi. Siyah çay harici çay tüketmemişti, çünkü diğer türlere karşı epey yargılıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐈 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐄𝐯𝐞𝐧 ||𝐸𝑟𝑤𝑖𝑛 𝑆𝑚𝑖𝑡ℎ
FanfictionY/n L/n sonunda stajyerliğini yapacak bir yer bulmuştu. •𝐸𝑟𝑤𝑖𝑛 𝑆𝑚𝑖𝑡ℎ •𝐿𝑒𝑣𝑖 𝐴𝑐𝑘𝑒𝑟𝑚𝑎𝑛 •𝐾𝑎𝑑𝚤𝑛 𝑜𝑘𝑢𝑦𝑢𝑐𝑢 •𝑀𝑜𝑑𝑒𝑟𝑛 𝑎𝑢 𝑇𝑤:𝑎𝑟𝑔𝑜, 𝑘𝑢̈𝑓𝑢̈𝑟, 𝑠𝑚𝑢𝑡, 𝑐𝑖𝑛𝑠𝑒𝑙 𝑖𝑐̧𝑒𝑟𝑖𝑘.