0.5

222 39 99
                                    

"Ay aşko aslında ben tırnaklarımı yaptırmaya gidecektim ama uygun bir yer bulamadım." Y/n ismini çoktan unuttuğu şirket çalışanına tırnaklarını göstererek söyledi. "Şu an bunlar protez değil, kendi tırnaklarım. Aslında kendi tırnaklarımı kullanmayı çok seviyorum ama ben ne zaman oje sürsem ertesi gün kenarları çıkmaya başlamış oluyor. Sinirlerim bozuluyor. Tırnakçım kapanmasaydı bu hafta sonu gidecektim."

"Bir gün seni benim tırnakçıya götüreyim." diyerek kendi tırnaklarını gösterdi genç kadın. "O kadar iyi yapıyorlar ki. Yemin ederim olay... Çıldırırsın. Hem uygun fiyatlı, hem hızlılar, hemde bayağı kaliteli. Çalışanlarda arkadaşım sana da kıyak geçerler bebişim."

"İyi o zaman. Biz şey edelim sen şey edersin." Y/n anlık cümle kurmayı unuttuğu için ufaktan saçmalamıştı. "Yani ben sana numaramı vereyim. Sen kendine randevu alacağın zaman bana haber ver. Ben müsait olursam, bana da alırsın beraber gideriz."

"Ay süper olur." dedi kız neşeyle. "Seni çok sevdim ben. Kahve içmeye de gidelim."

Y/n 'Ne ara beni sevdin amk eşşeği.' demek istese de kibar olmak istediği için bunu dillendirmedi. Sadece babasının klasik sözünü kullanarak geçiştirdi. "Bakarız."

"İyi o zaman." ded Y/n'in omzunu sıvazlayarak. "Görüşürüz. Ben artık işin başına döneyim."

"Bende ayağına döneyim." diye salakça bir espiri yaptı Y/n. Fakat karşısındaki kadın bu şakasına öyle bir güldü ki, Y/n anlık olarak kadının hiç gülmediğini düşündü.

Bana ne kadar değişik olduğumu söyleyen homeless utanır mı? Sanmam. Y/n kendi şakasına kıkırdarken işinin başına dönmek için masasına gitti.

☘︎︎

Y/n çıkmak için eşyalarını topladı. Karpuz aromalı sigarasını eline aldı ve aromasının yayılması için uç kısmına bastırdı. Minik bir 'pıt' sesini duyduktan sonra dalı blazer ceketinin cebine koydu. Günü yorucu geçmişti ve toplu taşımaya binmeden önce bir dal sigara içmek istiyordu.

Onunla beraber çıkmayı bekleyen Zeke ise kapının ağzında bekliyordu. Aslında Y/n ondan böyle bir şey istememişti. Fakat Zeke, Y/n'i ilgi çekici bulmuştu. Onunla daha çok konuşmak, genç kızı daha da yakından tanımak istiyordu.

Y/n çantasını koluna taktıktan sonra telefonunu eline aldı. Yüzünü gözünü kontrol ettikten sonra çıkışa yürümeye başladı.

Onun hareketlendiğini gören Zeke olduğu yerde dikleşti ve genç kızın yürümesini izledi. "Sonunda," dedi "artık gidebiliriz." diyerek yürümeye başladı.

Y/n aval aval Zeke'e baktı. Peşinden ilerleyerek sordu. "Nereye?"

"Eve."

"Pardon?!" Y/n'in ağzı şaşkınlıkla açıldı. Adımlarını durdurarak Zeke'e şaşkınlıkla baktı. "Ben kimsenin evine gitmiyorum!"

"Benim evime götürmüyorum seni zaten."

"Seni evime de almıyorum."

Zeke sıkıntıyla alnını sıvazladı. "Centilmenlik yapıp seni senin evine, kendimi de kendi evime götürmeyi düşünüyordum. İstemiyorsan orası ayrı tabii."

Y/n hemen yüz ifadesini değiştirdi. "Ay öyle şey olur mu hiç homeless bey? Bu saatte metronun ne kadar kalabalık olduğundan haberiniz var mı? Yok tabii, kişisel arabanız var. Keşke benimde haberim olmasa ama işte ben direkt birebir yaşıyorum."

İkili asansöre doğru yürümeye devam ederken Zeke minik bir kıkırtı bıraktı. "Cidden gevezesin değil mi?"

"Ha?" diyerek tek kaşını kaldırdı. "Haaa..." dedi Y/n algılayarak. Başını salladı. "Evet, biraz çenemin düşük olduğunu söylerler."

𝐈 𝐂𝐚𝐧'𝐭 𝐄𝐯𝐞𝐧 ||𝐸𝑟𝑤𝑖𝑛 𝑆𝑚𝑖𝑡ℎHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin