1. BÖLÜM: İHANETLE TAÇLANMIŞ DÜĞÜN

17 5 0
                                    

Bu hikayeye başladığınız için teşekkür ederim.

Beğeni ve yorumlarınızı eksik etmeyin🎀

Mahlukların Ziyafeti evrenine hoş geldiniz🐉

Küçükken yaşadığımız hayatın bize anlatılan masallar olduğunu sanırdım. Sonsuza denk mutlu olacağımı, hiçbir zaman sevdiklerimi kaybetmeyeceğime inanırdım. Çünkü bu bize böyle anlatılmıştı. İyiler her zaman kazanırdı kötüler ise kaybettikleri kadere mahkum düşerlerdi ve iyiler hep iyi kalarak huzurla sonsuza denk yaşarlardı. Mutlu son buydu.

Ama hiçbir zaman mutlu son bu değilmiş, yaşadığımız hayat bir peri masalı değilmiş. Bir prenses olsamda bu annelerimizin bizleri uyutmadan önce anlattığı masallardan değilmiş.

Bunu birkaç gün önce en hakikatiyle, en gerçekçi tarafıyla öğrenmiştim.

Annemin ölümü.

Bu gerçeği beynimin en uç ücralarına nüksetmesiyle nasıl bir hayata sahip olduğumu anlamıştım. Bana sunulan hayatın bir masal yada güzel bir hikaye olmadığını anlamıştım. Hayatın kendisi bunu kafamın içine vura vura göstermişti.

Annemin ölümü bana nasıl bir hayatta yaşadığımızı göstermişti. Hiçbir zaman o masallardaki prensesler gibi olamayacaktık, iyi olsak bile kaybettiğimiz birçok şey olacaktı; geri kazanamadığımız zaferler... ve en önemlisi gidenlerin bir daha geri gelmeyeceğini göstermişti.

Aynende öyle oldu. Annem gitti ve bir daha geri gelmedi, aynı geçmişte olduğu gibi.

Onun bu gidişinin ardından tam on gün geçmişti. On gün ve on bir gece. Günlerdir odamdaydım, dışarı adımımı dahi atmamıştım. Odamdaki camımdan güneş ışığı geliyor diye siyah örtülerle kapattırmıştım, doğru düzgün yemek yememiştim, odaya kimsenin girmesine izin vermemiştim. Kendimi bu dört duvar köşeye mahkum etmiştim.

Her bir saniye aklımdan o geçiyordu. Ve her bir saniye bu gerçeğe inanmamak için zihnim elinden geleni yapıyordu. Bu sürekli böyle sürüp gidiyordu ve tekrar başa dönüyordum. Onu kaybettiğimin acısı o kadar büyüktü ki bu acı her bir hücremi yok ediyordu, acı vücudumu zamanla ele geçiriyordu.

Göz yaşlarım artık tükenmişti. Yakıcı göz yaşlarım tenime sürekli değmesinden dolayı göz çevremde derin bir acı hissediyordum. Günlerdir bu odada tek yaptığım şey ağlamaktan ve annemin geri gelmesi için Tanrı'ya dua etmekten başka bir şey değildi.

Peki babam? O ne yapıyordu? Annem onun ikinci eşiydi. Onun ölmesi benim kadar babam içinde yıkıcı bir durumdu. Sonuçta yıllardır aynı yatağa baş koyduğu, gerek kötü gerek iyi zamanda tek yanında olan, ona mutlak bir sadakatle bağlı olan kadını kaybetmişti. Ne üzücü bir gerçekki annem babam yüzünden ölmüştü.

Annem ile babamın tek çocuğu bendim ve kraliyet için daha fazla çocuk lazımdı, en önemlisi daha fazla erkek çocuğu lazımdı çünkü onlar ilerde varis olacaklardı. Bir hanedanın yedi kıtayı yönetebilmesi için erkek çocuğa ihtiyaçları vardı. Babamın bir tane erkek çocuğu olsada durmak istemedi, bizimlede yetinmedi. Ve sonunda hanedan çok beklediği habere kavuştu.

Kraliçe yıllar sonra tekrar hamileydi. Babam çok mutlu olmuştu çünkü düşünüyordu ki annem ona bir erkek çocuğu bahşedecekti. Bir kız değil bir erkek. Annemin hamileliği ilk zamanlarda kolay olsada dördüncü ayda zorlanmaya başlamıştı. Bitmek bitmeyen baş dönmeleri ve mide bulantıları başlamıştı, hamileliğin son aylarında ise artık ayakta bile duramamaya başlamıştı.

Üstatlar annemle sürekli ilgileniyorlardı, diyardaki en iyi otları; şifalı bitkileri anneme içiriyorlardı. Lakin bu süreci sadece hafifletmişti doğumda olacakları engellememişti.

MAHLUKLAR ZİYAFETİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin