Bölüm 9 - Sarmaşık Bedenler

52 7 1
                                    

Taksi beni bu işlek caddenin ortasına getirmişti. Ücreti şoföre teslim ettikten hızla indim araçtan. Kafamı yukarı doğru kaldırdığımda beni gökyüzüne uzanan kocaman bir bina karşıladı.

İtiraf edeyim ki Ankara'ya ilk geldiğim zamandan beri ne zaman önünden geçsem büyülenerek baktığım yerdi burası. Şimdi ise ilk kez içeriyi görecektim ve belki de yeni işim burada olacaktı. Sonucun önemi yoktu benim için, yolda topladığım tüm deneyimler çantama giriyordu.

 Taksinin kapısını kapatıp ikinci adımımı attım bu koca holdinge doğru. Ne diyorsun Leyla, başlıyor muyuz?

''Hoş geldiniz hanımefendi, size nasıl yardımcı olabilirim?''

''Teşekkür ederim, hoş buldum. Sadık Mehmet Asilsoy ile görüşeceğim.''

''Nasıl, efendim?''

''Sadık Mehmet Asilsoy ile görüşeceğim, randevumuz vardı.'' diyerek yeniledim ama bu defa kelimeler ağzımdan daha tane tane çıkmıştı.

''Hemen efendim...'' diyerek telefona sarıldı elleri. Kısacık bir görüşmenin ardından ceketinin üst düğmesini ilikleyerek arkasında durduğu resepsiyondan çıkıp kollarıyla bana yolu işaret etti.

''Böyle devam edelim hanımefendi.''

 Peşine takıldım ve koridordan ilerlemeye başladık. Hemen önümüzde duran asansörlerin önüne gelince soldaki, özel olan asansöre bindirdi beni.

''Yirmi sekizinci kata çıkacaksınız Leyla Hanım, orada sizi arkadaşım karşılayacak.''

Adımı öğrenmişti, bu hoşuma gitti. Kafamı sallayarak kısa bir teşekkür ettim. Sonrasında adımımı asansöre attım ve yirmi sekizinci katın tuşuna tıkladım. Asansör katları birer birer tırmanmaya başladı ve hiç ara katta durmadı. Ben her katta durur ve en az bu şekilde on dakika kaybederim diye düşünüyordum. Asansörün kapıları açıldığında beni üzerinde beyaz gömlek, siyah ceket ve siyah bir kumaş pantolon giymiş olan ufak tefek bir kız karşıladı.

''Hoş geldiniz Leyla Hanım, Sadık Bey sizi bekliyor.''

Hiçbir şey demedim, ortamın verdiği büyüyle ağzım mühürlenmişti. Sadece ayaklarım sorunsuz işleyebiliyordu ki bu da benim için bir şanstı şu anda.

Karşımızdaki kapıyı benim yerime tıklattı ve açtı. Açılan kapının ardında oldukça camla çevrili devasa bir oda karşıladı beni ve camın kenarındaki bir koltuğa oturmuş Sadık Mehmet Asilsoy.

''Merhaba, Sadık Bey.'' diyerek girizgahımı yaptım.

''Leylacığım, hoş geldin.'' diyerek beni oldukça samimi bir şekilde karşılamıştı.

Ben daha resmi bir karşılama ve gülmeyen suratlar bekliyordum ama umduğum gibi olmamıştı. Sadık Bey koyu gri bir takım giymişti, kravatı yoktu ve en üst düğmeleri açıktı.

 ''Sabah kahveni içmediğini umuyorum...'' diyerek elini masadaki telefona uzattı.

''Bir kahveye hayır diyemeyeceğim.'' diyerek neşeli bir dille yanıt verdim. Odasına iki orta şekerli kahve söyledi. Tam isabet, ben de bir türlü alışamamıştım Türk Kahvesini şekersiz içmeye. En gerildiğim şeylerden biri olan benim adıma kahve siparişi verilmesini büyük bir rahatlıkla atlatmak bana keyif vermişti.

''Nasılsın bakalım?''

''İyiyim, teşekkür ederim. Burada olduğum için daha mutluyum. Siz nasılsınız?''

''Ben de iyiyim, yaşıyoruz işte...'' demişti oldukça sakin bir tavırla. Kendisine bir krallık kuran birinin bile yaşamayı bu kadar basite alması ne garipti. Dünyanın en zengini de, en fakiri de aynı tonda söylüyordu bu 'yaşıyoruz işte' cümlesini.

Kağıttan Yıldızlar (Devam Ediyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin