...
Bölümleri önceden yazmadığım ve arka planda başka bir kitabımın finalini yazmakta olduğum için geç atıyorum. Ayrıca uzun uzun bölüm yazmak için de zamanım olmuyor. Aynı zamanda elimden geldiğince bölümü düzenleyip atıyorum ama şu an hepsi bir taslak niteliğinde.
İlk defa bir kitabımda daha çok birbirini tanıma ve diyalog üzerine kurdum. Umarım beğenirsiniz, eleştiriniz olursa da açığım.
Kusuruma bakmayın lütfen. Keyifli okumalarr🫶🏻
..."Yüksel Türk, senin için yüksekliğin hududu yoktur." -Atatürk.
||
Çantalarım elimde penguen gibi yürüyordum. Yolun sonuna gelmek ölüm gibiydi. Zorla çıktım ve kendime oturacak bir yer buldum. Çantalarımı da koltuğa yığdım. Bavulumu almak için ayağa kalktım ve bantların oraya gittim.
Çoğu kişi bavulunu almıştı o yüzden boştu. Benim pembe bavulumda hemen gelmişti. Aldım ve yerime geçtim. Normalde buradan çıkmalıydım ama o pilot bozuntusu beklememi söylemişti. Söylemişti ama sonrasında da çantanı unut demişti. Adımı da almamıştı, beni anons da ettiremezdi.
Ellerimle yüzümü kapadım. O çantayı unutmamalıydım. Diğerlerinin içinde kıyafet ve saçma sapan şeyler vardı ama o çantanın içinde telefonum, cüzdanım vardı.
Kimseyi de arayıp haber veremediğimden kafamı dizlerime yasladım ve gözlerimi kapadım.
Farkında olmadan uyumuştum. Bir sesin yankılanmasıyla uyandım.
"Çantasını unutan kız, danışmaya bekleniyorsunuz. Çantasını unutan kız, danışmaya bekleniyorsunuz." Sesi duymamla dudaklarımda belli belirsiz gülümseme oluştu. Eşyalarımı elime alıp danışmaya yöneldim.
Kolumdaki saate baktığımda 19.36'yı gösteriyordu. Uçağımız 17.00 gibi iniş yapmıştı. İki saattir uyuyordum neredeyse. Başım çok ağrıyor, midem de çok bulanıyordu. Ayrıca İstanbul'da olduğunu havaalanından bile anlıyordun. İnanılmaz kalabalıktı. İnsanlara çarpa çarpa geçtim. Özür dilemek için ağzımı bile açamıyordum. Fena hasta olacaktım ama işlerim de vardı. İstanbul'a geliş sebebim olan işlerim...
Sonunda danışmayı bulmuştum. Sarı saçlarını sıkı at kuyruğu yapmış, üniformalı bir kadın oturuyordu.
"Merhaba, beni çağırdınız." Dedim. Kadın önce kaşlarını çattı sonra aydınlanma yaşadı.
"Çantasını unutan kız, değil mi?" Kafamı salladım. Kadının sesi de çok güzeldi. "Hemen Emre beyi çağırıyorum." Kafamı salladım ve beklemeye başladım.
Beni çağırıp gelmemek çok saçmaydı. Hem de çağırdıklarından epey sonra gelebilmiştim ona rağmen yoktu. Kıza baktığımda hala telefonla konuşuyordu. Emre beyi çağırırken Emre beyi götürüyordu galiba. Bu kadar uzun konuştuklarına göre aralarında bir şeyler olmalıydı. Kız da çok güzeldi zaten olmaması saçmaydı. Ama Emre'ye de bir hostes yakışırdı. Şöyle sarışın, uzun boylu...