𝑰̇𝒍𝒌 𝒃𝒐̈𝒍𝒖̈𝒎𝒆 𝒉𝒐𝒔̧ 𝒈𝒆𝒍𝒅𝒊𝒏 𝑖𝑛𝑠̧𝑎𝑙𝑙𝑎ℎ 𝑏𝑒𝑔̆𝑒𝑛𝑖𝑟𝑠𝑖𝑛 𝑧𝑎𝑚𝑎𝑛𝑙𝑎 𝑧𝑎𝑡𝑒𝑛 𝑘𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑜𝑙𝑎𝑦 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒 𝑣𝑒 𝑎𝑠̧𝑘ı𝑛 𝑖𝑐̧𝑖𝑛𝑑𝑒 𝑘𝑎𝑦𝑏𝑒𝑑𝑒𝑐𝑒𝑘𝑠𝑖𝑛 𝑔𝑒𝑟𝑐̧𝑒𝑘 ℎ𝑎𝑦𝑎𝑡𝑡𝑎𝑛 𝑢𝑚𝑢𝑑𝑢 𝑘𝑒𝑠𝑚𝑖𝑠̧ 𝑘𝑒𝑛𝑑𝑖𝑛𝑖 𝑘𝑖𝑡𝑎𝑝𝑙𝑎𝑟𝑎 𝑣𝑢𝑟𝑚𝑢𝑠̧ 𝑘𝑎𝑦𝑏𝑜𝑙𝑚𝑎𝑘 𝑖𝑠𝑡𝑒𝑦𝑒𝑛 𝑏𝑖𝑟𝑖𝑐𝑖𝑘𝑙𝑒𝑟𝑒 𝑔𝑒𝑙𝑠𝑖𝑛... 🔥💜
𝐵𝐴𝑆̧𝐿𝐼𝑌𝑂𝑅𝑈𝑍𝑍𝑍𝑍...
✧─── ・ 。゚★: *.✦ .* :★. ───✧Sisli bir hava vardı. Fırtına kopacak gibiydi. Ortalık sisle birlikte rüzgarın vermiş olduğu bir tozla kaplıydı. İnsanlar, dışarıdaki işlerini bitirip istirahate çekilmek için bir oraya bir buraya koşuşturuyorlardı. Kraliçe tüm olanları yerden 8 km yüksekteki sarayından izliyordu. Bu diyarlar masum değildi , bunu o da biliyordu. Buranın karanlık bir yanı olmasaydı Redrose Blackrose'ye döner miydi? O herşeyi biliyordu ama içine atacaktı her zamanki gibi... Belki de bu yüzden saçları bembeyazdı. Koca gezegeni tek başına yönetmek zordu, yıpratıyordu. Burası Blackroseydi burada herşey siyah güllerden oluşurdu saray bile gül şeklindeydi tıpkı gezegen gibi. Kraliçe artık yaşlanmıştı. Son günlerde mahkumlardan, askerlerden, halktan ve kölelerden çok eğerki ölürse gücünü kime vereceğini düşünüyordu. Kim olabilirdi bu yüce gücü ve sorumluluğu kaldıracak kadar güçlü ve asil olan o kişi? Bütün bunları düşünürken kapı çaldı , bu askerlerden biriydi:
~Kraliçem müsadenizle bir şey danışmak istiyorum.~Söyle, yine zamanın acımasızlığımı vurdu?
~Evet kraliçem vurdu hemde fena vurdu. Güller açmıyor ve silahlar güçsüzleşti, insanlar isyan çıkarıyor.
~Kölelere söyleyin bu akşam yemek olmayacak! Ekinleri bol toplasınlar.
~Emriniz olur kraliçem müsadenizle.
~Çıkabilirsin.
Ne yapacağını uzun uzun düşündü. Ölene kadarda olsa artık gezegeni yönetemiyordu. Çok sıkıntılıydı. Enerjisi kutsal olan o güle yetmiyordu, çalıştıramıyordu. Her neyse bir şekilde idare edecekti. Öyle yada böyle, solarak yada tekrar filizlenerek. Tyra'nın sonu geliyordu. Yıllardır sürdürdüğü gücü ve asaleti devredecekti...
Rose zor bir gün geçirdi. Az çok para kazanmıştı yani yaprak. Rose'nin kapkara saçları, kapkara kaşları, ve çoğu kişinin müptelası olacağı kapkara gözleri vardı. Boyu çok uzun sayılmazdı ama harika bir fiziğie sahipti. İpince bir beli mükemmel her erkeğin arzulayacağı bacakları vardı ve kalın dolgun pespembe dudakları. Ama sanırım buradaki görevi sadece parfüm satmaktı. Tabii bir de okula gitmek. Okul savunma okuluydu yani savaş eğitimi alıyorlardı, ne de olsa olası bir savaşta kendilerini savunmaları gerekti. Derslerde çok başarılıydı. Dost kadar düşmanada sahipti. Daha geçen gün bir kavgaya karışmıştı ama o daha çok yaralayan taraftaydı. Akşam gelince babası yine yukarıdan aşağıya hakaret etmiş olsada kendini ezdiremezdi. Akşam bu sisli havada zorlana zorlana eve gitti babasına paraları verdi. Kendi payını aldı ve yazmaya başladı. Yazmayı ve resimi çok seviyordu. Hayatın ve insanların zıtlıklarından acımasızlıklarından kötülüklerinden kaçıp buralara sığınıyordu. İçindekileri böyle akıtıyordu. Biraz yaralıydı. Onun amacı sadece intikam almaktı. İmkansız gibi görünsede alacaktı intikamını inanıyordu. Bu gecelik işi bitmişti. Uyuma zamanıydı, uyudu. Rüyalara bir nebzeyse hayallere dalmıştı. Rüyasında Soil'i gördü. O berbat gezegeni ve o acımasız dar düşünceli nefret ettiği kralı gördü. Onu öldürmek istiyordu. Şaka değil elleri o adamın kanıyla boyansın istiyordu. Ona göre intikamın rengi siyahtı bu yüzden bileğinde sürekli bir siyah bileklik vardı. Bu bilekliği kralı öldürdükten sonra kesecek ve atacaktı. Kralın garip bir ismi vardı, acaba gerçek ismi miydi? "Blood" gerçekten vahşice bir isim. E hakkınıda veriyor adının nefretlik adam acaba şuan ne yapıyordu?...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kıyametin Bakışı
FantasyAslında bu hikayeyi insanların çatışmalarının başka insanları ne kadar etkileyebileceğini ve gücümüzün ne olursa olsun duygularımızın aynı olduğunu anlatabilmek için yazdım umarım beğenilir fikirleri bekliyorum...Neden kıyamet hep en doğrular bir ar...