psychological violence

102 18 28
                                    

ben lee minho.

ben iyiyim.

ben iyi hissediyorum.

başka bir şeye ihtiyacım yok.

bu evi seviyorum.

lanet olası hayatımın son günlerinde kendime tekrarlattığım lanet olası şeyler bunlardı. böylelikle iyi hissedeceğime inanıyordum.

çok bağlı olduğum tanrıya dua etmek için yatağımın yanına çömeldim, ellerimi birleştirdim.

"bir gün iyi hissetmeyi diliyorum, jisung'un eskisi gibi olmasını diliyorum."

jisung eskisi gibi değildi.

çok kabaydı, eskiden olsa bana kıyamazdı. her şeyden sakınırdı, hoşuma da giderdi. fakat bu sakınma artık öldürecek dereceye gelmişti, dışarı çıkmama bile izin vermiyordu.

ve karşı çıktığımda, bana vuruyordu. beni benden çok seven sevgilim, beni dövüyordu. ona karşı gelmemeyi öğrenmiştim.

"ben lee minho, bir gün bu evden kurtulmayı, jisung'la yeni bir hayata başlamayı diliyorum."

ne zaman dolduğunu anlamadığım gözlerimi silip duamı sonlandırdım.

"amen."

ayağa kalkıp mutfağa doğru gittim, buzdolabı bomboştu. evde tek abim çalışırdı, şimdi eve para girmiyordu. artık babam gönderecekti parayı fakat günü gelmemişti. gelse bile jisung dışarı çıkıp almama izin vermezdi.

telefonumla jisung'u arayıp bir şeyler isterdim, fakat jisung telefonumu da almıştı.

mutfak masasına yürüdüm, sandalyeye oturdum ve düşünmeye başladım. kurtulur muydun bundan, ya da daha mutlu olur muydum?

kapı sesi geldi, jisung eve gelmişti. yavaşça kalkıp kapıya gittim, beni gördü ve gülümsedi.

"her gün buraya geldiğimde kaçmadığını görmek güzel, bebeğim."

bana yaklaştı, duvara yasladı, kafasını boynuma gömdü.

"bugün yorucu geçti."

jisung'un ailesi yoktu, geçimini sağlamak için markette çalışıyordu. önceden de böyleydi.

"aşkım."

ona aşkım dememi seviyordu, deyince yumuşayıp bana daha nazik davranıyordu.

belimi sıktı, normal bir sıkma değildi. jisung normal insanlara göre daha güçlüydü. gücü, ona küçük gelirdi, yani ona göre hafifçe bel sıkması, benim belimin morarmasına neden olurdu.

"efendim minho?"

"evde hiçbir şey yok, ve birkaç gündür okula gidemiyorum. yarın sen bir şeyler almaya gitsen, ben de okula gitsem olur mu?"

jisung belimi bir daha sıktı. "jisung canım yanıyor."

"minho, okula bir daha gidemeyeceğini söyledim sana. fakat bir daha sorarsan..."

jisung bu sefer belimi kıracak kafar sıktı,  bacaklarım beni tutamayıp hafifçe eğildi. jisung bırakmadı.

"bu evi sana cehenneme çeviririm."

gözlerim dolmuşken kafamı salladım, işte böyle ona karşı gelemiyordum. canımı yakıyordu o.

"p-peki."

en nefret ettiği şeylerden biri de, kekelememdi.

"minho, benden korkma. kekeleme, düzgün konuş." kafamı onun omzuna koyup kafamı salladım.

"yarın ben çıkıp bir şeyler alacağım yemek için, sen merak etme. sana başka ne almamı istersin?"

"hiçbir şey."

kafamı omzundan kaldırdı, çenemi tuttu.

"ne almamı istersin dedim minho?"

çenemi sıkınca elim ister istemez elini tuttu. "çikolata." herhangi bir şey dedim, böylelikle beni rahat bırakırdı.

"aferin bebeğime." dedi jisung.

cehennemde yaşıyordum, fakat jisung'a olan aşkım cehennemi güzel yapıyordu.

ya da, öyle sanıyordum.

i killed someone for u,, minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin