Başlangıç...

57 13 12
                                    

Unutma, 3 yanlış, 1 doğruyu siler...
(Tamamen kurgudur)
Eski zamanlarda bir krallık varmış. Ve bu krallığın başında, zalim Kral Arest dururmuş. Ama, oğlu Alpay hiç böyle birisi değilmiş. O köy-köy gezer, yardıma ihtiyacı olanlara yardım edermiş. Ve yine aynı gün. Bir köye, ihtiyaç sahiplerine, yardım etmek için gitmişdi. Orada, bir çoban kızına âşık olmuşdu. Kızın ismi Gülçiçek'miş. İsmi gibi, güle benzermiş. Beline kadar uzanan, dalgalı, siyah saçları, güneşi kendine hayran bırakan teni, orman kıskanacak derecede, yemyeşil gözleri varmış. Ee, kralın oğluda düşmüş bu kıza. Adeta mest olmuş...
Babasıyla konuşmaya gitdi. Ama, kral redd etmiş. "Eğer ki, o kızla evlenirsen seni evlatlıktan silerim. Tahta kardeşin geçer." Kardeşi Arthur daha 9 yaşındaydı. Anneside razıydı ama, kral asla razı olmuyor, evliliğe karşı çıkıyordu. Ama, prens her gün kızla görüşüyordu. Kızda ona âşık olmuştu. Ama bir prens olduğu için değil, iyi kalpli insan olduğu için...
Evet, günlerden yine aynı gündü. Prens, köye yardın etmeye gidiyordu. Ama, bir terslik vardı. Kral, kapısını kitlemişti. Ne yapacağını bilemeyen, Alpay pencereye baktı. Ama, şato baya uzunmuş. Ordan düşse ölürdü. Riske atmayacaktı. Küçük kardeşini bahçede gördü. Yere düşen merdiveni pencereye uzatmasını istedi. Hiçbirşey anlamayan Arthur, ağabeyinin dediğini yaptı. Prens, hemen köye doğru koştu. Gülçiçek lere gitdi. Babası, çoban Zera burda kalmasına ikna etdi. Babası, onlarla konuştu. "Eğer razıysanız evlenin, kimseyi dinlemeyin" dedi. Ve o akşam nikah kıydılar. Kral, Alpay'ın olmadığını fark etdi. Hemen işe koyuldu. Köye geldi. Ama köyde habersizmiş. Gülçiçek'in evini sorduklarında ise, tarif etmişler. Kral kapıyı çalmadan içeri girdi. Ama, içerde çoban ve karısından başka kimse yoktu. Zera, az geçmeden "gitdiler kralım. Gitdiler" kral hemen ikisininde başının kesilmesini istedi. Ve o gün Gülçiçeyin, annesi ve babası, bu sevda uğruna öldüler. Acımasız kral her tarafı dağıtdı. Hatta ne derecede sinirlendiyse. "Bulduğunuz anda öldürün" emrini verdi.

Aradan tam 1 sene geçmişdi. Gülçiçek hamileydi. Doğuma son 1 ay kalmıştı. Kaçmayı başarmışdılar. "Huzur köyü"
Adında bir köye sığımışdılar. Prensin yardımı çok dokunmuştu onlara. Onlarda "biz prensimize elimizden geldiği kadar yardım ederiz" -diyordular. Kral ne etti yaptı. Nerede olduklarını buldu. Casus sayesinde, köye girdiler. Kral hepsini öldürmek emri vermişdi. Saldırı akşam saatlerinde olduğu için her kes uyumuştu. Ama Gülçiçek uyanıktı. Ne etdiyse uyku tutmamıştı. Alpay ise şirin şirin uyuyordu. Az geçmeden, bağırışma sesi duydular. "Kralın adamları" diye. Alpay da uyandı. Gülçiçeyi arkasında alıp, kılıçını çıkardı. "Eğer bana bir şey olursa orman kızı, kaç." Ona hep orman kızı derdi. Ama, Alpay öldürüldü. Kaçmasını söyledi Gülçiçeye. Ağlamaktan gözün çıksada, koş Gülçiçek, ormanlığa doğru koştu. Sancısı olduğunu gördü. Oturdu. Bir dakika, doğuruyordu. Hayır, ne zamanı ne de yeri. Ne yapacaktı. Bağırıyordu. Biri vardı. Zorla ayağa kalkdı. Ona doğru geliyordu. Koş Gül koş. Kadındı. Ona durmasını söyledi. Gülçiçek oturub, bağırmağa devam etdi. Kadın ona doğurmasında yardım etdi. Çünki, Kadın da tanıyordu. Bu elmas gözlü kızı. Orman kızını. Ama, erken doğum yaptı. Anneyi,  onu kurtaramadı. Çoçuğu götürdü kendi köyüne. Ama, ağlamasını tutamadı. Acımasız, kralın yaptıkları her kesin ondan nefret etmesine sebeb olmuştu. O gün prens ve prenses öldü. Bir çocuğun, babası annesi, o doğduğu gün öldü. Ahaliye haber verildi. O çocuk bulunacak diye. Ama aşk köyünün küçük ahalisi, çocuğu her kesden sakladılar. Kızın ismini koymaya karar verdiler. Kadının ismi, Alis di. O karar verdi isme. Babası prens Alpayın "Al" ın annesi Prenses Gülçiçeyin "Gül" ünü birleşdirerek "Algül" koydular. Evet Algül. Algül büyümüşdü. Köye alışmışdı. Alis ona çok iyi bakıyordu. Kendisi savaşçıydı. Algül'e savaşın en ince detaylarına kadar öğretmişdi. Daha 7 yaşında olan Gül, büyük insanları bile yere sererdi. Çok merhametliydi, kimseye kıyamazdı Babası gibi. Herşeyi babasına benzerdi, ama gözleri, orman yeşiliydi. Annesi gibi. Kumral saçları, yeşil gözleri, bembeyaz teniyle  Kraliyyet soyundan geldiğini belli ediyordu. Ama kimse ona bunu söylemedi. Alis babasının çoban olduğunu annesininse ev kadını olduğunu söyledi. Şimdiye kadar olan hiç bir şeyi ona anlatmadılar. Çünki, kral her tarafda o küçük kızı arıyordu. Ne yapacağını kestriyorsunuz her halde. Alis se ona teyzesi olduğunu söyledi. Babasıyla annesininse, bir yangında öldüğünü söylediler. Her şeyi yalana bağlayıp, küçük Gül'ün sade bir kız olduğunu söylüyordular. Ama o Kralın torunydu. Ne kadar kötü biride olsaydıda,   Kral onun dedesi...
Algül, her gün biraz daha büyüyordu. Babası gibi uzundu. Ve aynı babasının gözünün kenarında küçük siyah leke onda da vardı... o küçük prensesdi. Ama kalbi, dünya kadar büyükdü...
Bölümün sonu...

ALGÜL:ORMAN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin