3.Bölüm-Kral'ı kurtardım

11 4 2
                                    

Karanlığın sebebini de ay'dan bilmemişmiydiler...
(Algül anlatımıyla)

Her kes hazırdı, gidiyordular.
Peki, teyzem, göz yaşları dinmeyecekti mi? Her halde, eniştemi özledi. Mark ve ben dışarda merdivende oturub, sadece bekliyorduk. Santera da bizimle gidecekti, onun gelmesini bekliyorduk. Az geçmeden o geldi. Atımıza bindik. Ben hâlâ düşünceliydim. Santera bana baktı. "Evet, küçük şeytan'ın nesi var bakalım?" İç çektim.
"Santa, teyzem neden ağlıyor?" Dikkatle bana baktı, dudağını ısırıp. "Küçük şeytan, şöyle ki, büyüklerin kendine göre ağlamak için sebebi vardır. Bazen üzülürler, bazen gülerler. Bu onlara has bir şey. Şimdide, teyzen bir şey hatırladı, ve ağlıyor. Bu kadar" dedi. Anlamış şekilde baktım. Ama, aslında hiç bir şey anlamadım. Büyükler, küçükler. Her şey bu mu? İkiside insan değil mi?. Mark yüzüme bakdı. "Annem, her akşam böyle. En azı 1 saat sonra duruyor, hiç bir şey olmamış gibi, benimle konuşub gülüyor." Kafa mı salladım.

Sonunda, köyle beraber kapıdan içeri girdik. Asilzade ailelerini, içeri şatoya alıyordular, ama köy ahalileri dışarda eğleniyordu. Bir yerde oturub, sakince insanları izledim. Mark sanki hep saraylarda büyümüş gibi, bir insanlarla konuşuyor ki, sanki Kral'ın öz oğlu. Güldüm. Yanıma biri geldi.
"Aa, ne güzel saçların var? İsmin ne?" Kız saçlarıma dokunuyordu. Ve bu, en nefret etdiğim şeydi. Ellerimle saçımı topladım. Nefesimi derdim. "Senlik bir şey yok, nefret ediyorum saçıma kiminse dokunmasından. İsmim Algül. Senin?" Kız somurtkan yüzünü, yeniden gülen surata çevirib, "İsmin çok güzelmiş. Benimde ismim Teresa." Gülümsedim. Kız, güzeldi. Kısa da olsa altın renginde saçları, masmavi gözleri vardı.
Kral ve oğlu, dışarı çıktı. Bize taraf çok yakındılar, her kes susup, onu dinlemeye başladı.
"Evet, benim canım ahalim. Bu gün biricik oğlum, gekeceğin kralı, Arthur'un en mutlu günü. Komşu devletimiz, Astya kralının kızı, Marianne ile düğünleri. Ve onları, bir baba, bir kral gibi tebrik ediyorum."
Ama, bir terslik vardı. Arkadan biri tepsiyke beraber, altında bıçak vardı. Ve krala doğru yalaşıyordu. Hemen fırladım. Her kes, bana bakıyordu. Koşarak, bıçak çıkaran şahsa tekme attım. Kral'ın kolunu sıyırdı. Ama kurtarmasaydım, öldürecekti. Bazıları kralın üstüne, bazıları da, onu öldürmek isteyen adamın üstüne gidiyordu. Ama neyseki kurtardım. Kral hiç bir şey olmamış gibi ayağa kalkdı. Doktor kolunu sardı. "İyiyim"
Diyerek içeri geçti. Bende arkasından baktım. Prens garip garip bakıyordu. "Sen kimin kızısın" dedi bana. "Annemle babamı kayb ettim" daha da dikkatli baktı. Gözünden yaş aktı. Ne olduğunu anlmadım. "İsmin ne?" Dedi yine. "Algül" dedim. Kaşlarını çatdı. Çok geçmedi, Santa gelip, beni aldı. Aşağı indirip, "Sen ne zaman kendini tehlikeye atamaktan vaz keçeceksin?" Gözlerimi devirdim. Gülerek. "Hiçbirzaman" dedim. Hâlâ düğün devam ediyordu. Ama biz döndük.

Kapı azcık aralı kalmıştı. Teyzemi gördüm. Uyuyordu, fotoğrafa sarılmış sıkı sıkı uyuyordu. Göz yaşları, yanaklarında, sessiz nefeslerin içinde uyuyordu. Mars da yanıma geldi. Ayağıma, eliyle vurdu. Eyildim. "Ne oldu Mars?"
"Hemen ormana gitmeliyiz efendim" gözlerimi kıstım, "ne ormanı, gecenin bi vakti." Mars, korkmuş gibi görünüyordu. "Ulu ağaç. Sizinle görüşmek istiyor efendim" Ne diyor bu. Ulu ağaç ne, ben ne yaşıyorum?
"Ulu ağaç ne? Hem orası tehlikeli değil mi?". "Sizin parmağınızdakı, annenizin yüzüğü, o sizi koruyacaktır. Hem siz bir Orman kızısınız hiç bir orman hayvanı size zarar veremez. Çünki, siz bir Orman prensesiniz." Gözlerimi devirir gibi yapıb, ofladım. "Tamam, ama hemen dönerim". Tam adım atıyordum ki, "Hey sen az önce kendi kendine mi konuşuyordun?" Dedi biri. Arkamı döndüm. Çapulcu amcaydı. Ona hep böyle seslenirdiler. Çocukluğumdan beri çapulcu sözünü anlamaya çalışıyordum. Sonunda anladım. Karvan basıyormuş. Milletin malların çalıyormuş. Ama neyseki düşmanların. Yutkundum. "Yok Çabulcu amca. Bir az öyle oldu aslında. Neyse, ben bir az dolaşacağım" deyip, aradan yırtdım. Marsda arkamca geliyordu. "Hayır, hayır. Orman kızı asla yalan söylememeli. Hayır" diye tekrarlayıp duruyordu. Hızlıca arkamı döndüm. "Nd yapayım? Ha? Söyleyeyim mi seninle konuştuğumu? Deli desinler sonra da. Ben yapamam, anlıyor musun? Bu Ulu ağaç mı ne bilemem, o gerizekalıyla konuşup, ben istemiyorum deyeceğim. Tamam mı?" Mars durdu. "Hayır, hayır Ulu ağaç'ın gazabı" kaşlarımı çatdım. Arkama döndüm, fırtına bana doğru geliyordu. "KOŞ MARS!" İkimizde var gücümüzle koştuk. Korkudan nasıl koşduğumu bile anlamıyordum. Bor ağaçın sırtına yaslandım. Yere düşmüştüm. Fırtına bana doğru geliyordu. Mars da yanıma oturdu. Elimi öne doğru uzatdım. Bir dakika noldu. Bütün sesler durdu. Sarmaşıklar etrafa dağılmıdı. Sarmaşık duvarı oluşmuştu. Kurtulduk. Gülüyordum. Mars da sevincinden etrafında dönüyordu. "Bu defalik kurtuldun, küçük Orman kızı, ama bir daha bana o hitabı kullanırsan, Yüce Orman kızı demem cezanı kendim keserim. Anlaşıldı.?" Gülüyordum hâlâ. "Mars ne konuşuyorsun?" "Ben değil yüce Ağaç" arkamı döndüm. Ağaç arkamdaymış. Hemde ne kadar büyüklükde. Etrafında ise, zırhlı kurt adamlar vardı. Ellerinde büyek silahları. Bana tezim etdiler. Kendimi bir şey sandım sanki. Ne garip yaratıklardı bunlar. Kafaları, insan başı. Bedenleri ise kurt gibiydi. Ama dik durmuşdular. Dört ayak üstende değildiler. Mars bana yaklaştı. "Tezim et ve özür dile." Dedi fısıltıyla. Bende dediğini yaptım. Tezim etdim."özür d-dilerim. Ulu ağaç, öyle demek istemedim, ben aslında, Mars beni sinirlendirdi ben de bir an size pat-" ağaç sözümü kesti. "Özür dileme küçük Orman kızı, seni anlıyorum. Seninle görüşmek için çağırdım buraya. Mars dediğin, Porly'yi ben gönderdim sana, iyi bir koruyucu olacağını düşünüyorum." Mars yere çömelerek "Emrinize amedeyim efendim siz ne derseniz odur her zaman." Dedi. Ben de ne yapacağımı bilemedim. "Ben artık eve döne bilir miyim? Teyzem merak eder." Ağaç kahkaha atdı. "Seninle hâlâ konuşacaklarım var. Ama git şimdilik. Asa'n bulununca ormanda kalacaksın. Bunu biliyorsun değil mi?" Kekeledim, şoktayım. Ben ama teyzemden Mark dan ayrılamamkı. "A-ama ben istemezsem" Ağaç dikkatlice düşündü. "Buna hayır deme hakkın yok. Şimdi bana sarıl" kaşlarımı çattım. "Nasıl sarılayım?" Mars da ona doğru geldi. Bende sarıldım. Başını aşağı eydi. En yükseyine ağac'ın başına sarıldım. Birden bizi uçurdu. Bağırdım. Mars da bağırıyordu. Ama yere çakılacakken hafifce indirilmiş gibi olduk. Mars benim kalkmam için yardım etdi. Köydeydik. Neyse yine yorulmadık diye şükr ediyordum.

Yorucu günün ardında odama doğru yürüdüm. Yer yatağımda oturdum. Marsda hemen ayak altında uyumuştu. Yorgunluktan hemen uyumuştum. Sabah zar zor uyandım. Teyzem içeri girdi. "Uyandın mı? Biri gelmiş seni görmek istiyor" dedi. Kaşlarım çatıldı. Ayağa kalkdım saçalarımı düzene sokup, dışarı doğru yürüdüm.
"Merhaba, Algül hanım. Beni Prens Arthur gönderdi. Sizinle dün akşamkı olay için konuşmak istiyordu. Sizi akşam yemeği için ailenizle birlikde çağırıyor. Kralım da bizzat sizi görmek istiyor. Akşama hazırlanın sizi kendi ellerimizle oraya götüreceğiz."
"Teşekkür ederim. Ama, ben bunu ne yemek için yaptım ne de başka bir şey için. Sadece, kralı kurtarmak için. O yüzden hiç bir şeye ihtiyacım yok kralınıza rica ederim sözünü iletin." Şovalye kaşlarını çattı. "Sizi bekliyorum saygılar..." diyerek arkaya çekildi. Gözlerimi devirdim. Sinirli halde geri gitdim. Kendi kendi me konuşmaya başladım. "Diyorum gelmeyeceğim hâlâ sizi bekliyor olacağım diyor. Salak, bunların hepsi salak." Eve girdim, teyzemle Mark beni bekliyordu. "Kim o, Gül ne diyor sana?" Mark da ağzımın içine bakıyordu. "Ben dün kralı kurtardım. O yüzden teşekkür etmek için akşam ailenle birlikde kral sizi ağırlamak istiyor dedi." Teyzem ses tonunu kaldırdı. "Nasıl? Kralı kurtardım ne Algül?" Mark söze atladı. "Of bir görsen anne, kralı nasıl kurtardı. Biri onu öldürecekti, buda tekme tokat daldı. Öf öf"
"Sus Mark!" Teyzemi ilk kez böyle sinirli görüyordum. Bana baktı. "Sen ne zaman kendini tehlikeye atmaktan vaz geçeceksin? Hemde kimi o, o, o Kirli Kralı kurtarmış. Sen kızım nasıl böyle oldun. Ben savaşmayı kendini koru diye öğretdim. Sen nasıl onu kurtarırsın." Ağlamaya başladı. Sanki, ölmesini istiyordu. Hafifce sarıldım. "Teyze, hani sen bana bir şey daha öğretmişdin ya. Kim zorlukta olursa ona yardım et diye. Babanda böyle yapardı diye. Sen demiştin ya. Bende onu kurtardım." Teyzemde bana sarıldı. "Doğru söylüyorsun kızım. Sen doğru olanı yaptın. Ben bir az fazla tepki yaptım. Neyse Mark, Hadi Santa ya söyleyin sizi o götürecek. Benim işlerim var gelemem."

Yine kaçıyordu. Ne oldusa yine kraldan kaçıyordu. Oraya gitmek istemiyordu. Doğru, "Kötü biri de olsa, sen yardımını esirgeme. Sen ona benzeme" ben doğru olanı yaptım, yapmaya devam edeceğim...
Bölümün sonu...

Algülün vibe'si kesinlikle budur

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Algülün vibe'si kesinlikle budur...

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: May 25 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

ALGÜL:ORMAN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin