2.bölüm:Orman kızı mı?

31 9 3
                                    

Belki de diğer sayfadadır umut kitabı kapatma...
Cemal Süreyya...
Küçük kızın 13 yaşı vardı. Şu yaşında küçük bir şovalyeye dönüşmüştü. Her gün ormana gider, okuyla kuşları vurur, yemek için akşam eve getirirdi. Alis, onu özenle büyütmüştü. Kocasını kral öldürtmüştü. O günden kraldan oldum olası nefret ederdi. Oğluyla ortalıkta kaldığında, köy ona sahip çıkmıştı. Sıcak karşılamayla Alis'in sulu gözlerini kurutmuşdular. Oğluysa Gül'den 2 yaş büyükdü. 15 yaşındaydı.
(Yazar anlatımıyla)

Yine aynı gün, ormana gidiyorlar, Gül hep oluğu gibi çok heyacanlıydı, Alis'in oğlu Peter Mark ona kendi kardeşi gibi bakıyordu. Bütün köy ona Mark der. Gül ve Mark yola çıktılar. Alis yanlız gitmesinler diye, en iyi savaşçısı Santera'yı da onlarla yolladı. Ormana doğru yola çıktılar. Yolda sohbet edip gülüyordular.
-Ee, Santera sen neden bizimle geliyorsun? -Mark
-Annen öyle istedi, sizi yanlız göndermek istemedi.
-Hep kendi geliyordu zaten, kendi başımızın çaresine bakardık. -Gül
-Öyle mi küçük bayan?
-Öyle.
Deyip, gülüşüyordular. Ormana artık vardılar. Kuşlar uçuşuyordu. Gül hemen okunu çekip, birini vurdu. Kuş yere düştü. Torbaya koydular. Mark da birini vurdu.
-Çocuklar, şimdi tabela olan yere gitmiyoruz. -Santera
-Neden Santa?-Gül.
-Orası çok tehlikeli, hayvanlar yırtıcı.
-neden gidelim ki, burda milyonlarla kuş var. -Mark
-Doğru söylüyor-Gül
-Benden söylemesi-Santera.
Santera onlardan bir az uzaklaştı. Mark ve Gül hâlâ iş başındaydılar. Mark yorulup, oturdu. Gül de yanına. Tabela olan tarafa baktıkar. Karanlıktı o taraf. Kimse gitmek istemezdi. Gül gülümseyip,
-Bir kere gidip, bakalım mı?
-Bence Santa yı dinleyelim.
-Haydi, bir kere zaten uzaklaşmayalım, uçtan bakıp çıkalım.
-Ha tamam o zaman bakalım.
-Haydi.
Ayağa kalkdılar. Yavaş adımlarla içeri geçtiler.tabelanı çoktan geçmişdiler.
-Çok gitdik galiba
-Mark, ne korkaksın ya.
Aniden kurt ulaması sesi geldi. Mark, hemen ağaca sarıldı. Gül, kahkaha atdı. Ama bir az ürkmüştü.
-Peki haydi gidelim. -Gül.
Mark'ın gözü belerdi. Yutkundu.
-Arkaya bakar mısın? -Mark.
Tabelanın yanında Büyük bir canavar vardı. Gül ormanın ta içine doğru kaçdı. Mark ağaçdaydı. Hemen gidip, Santeray'ı çağırdı.

Gül hâlâ koşuyordu. Canavar da onun arkasından, Gül nefes nefeseydi. Ağacın arkasına saklandı. Oku yolda düşürmüştü. Canavarın sesini duyuyordu. Eliyle ağzını kapadı. Korkuyordu. Canavar onu görmüştü. Canavar geldiği yerden oda bakmak için başını çevirdi. Canavar la göz göze geldi. Kendini yere atıp koluyla gözünü kapadı. Başının üzerinden, bir kurt geçti. Canavarı, delik deşik etdi. Ama daha çok geliyordular. Yazık kurt yaralanmıştı. Gül korkduğundan ağaça dirseklendi. Derin nefes aldı. "Ne yapacağım" Sessizce dudağının altında mırıldandı. Ağaç haraket etdi. Hepsi. Biri oturması için eyildi. Ne olduğunu anlamayan, Gül kaşlarını çatdı. Ağacın sesini duyuyordu. "Otur" dedi. Gül canavarların geldiğini görüp oturdu. Ağaç, onu yukarı kaldırdı. Diğer ağaçlarsa, canavarları kovdular, hepsi kaçtı. Santerayla Mark da gelmişdiler. Ama ben ağacın başındaydım. Beni ordan indirdiler. Kurt yerde yaralı şekilde uzanmışdı.
-Onu da alalım.
Dedi, Gül.
-Ne alması-Santera.
-O beni kurtardı.
-Nasıl yani?
-Beni canavarlardan kurtardı.
-İyi alalım.
Yola çıktılar. Santera kaşlarını çatmaya başladı.
-Siz başınızdan büyük işleri neden yapıyorsunuz?
-Özür dileriz.
-Özür falan dileme Mark. Ağzını yorma, annene anlatırsın.
-Haydi Santa, satacak mısın beni?
-Ne satması? Görürsün.
Gül hâlâ, şoktaydı. Ağaç onunla konuştu. Ama, nasık olur?.

Köye vardılar. Alis Gül'ün üstünü başını gördü. Ve kurtu tabii ki de. Kaşlarını çatarak yaklaştı.
-Ne oluyor? Bu hayvanda neyin nesi.
-Alis, çocuklar, dehşet ormanına girdiler.
-Ne? Mark! Gül! Uyarmadın mı Santa?
-Tembihledim Alis kaç kere.
-Bu kurt ne?
-Bu beni kurtardı teyze.
-Gül kızım sen söz dinlerdin. Sana ne oldu? Mark doldurdu demi başını?
-Hayır, hayır ben söyledim gidelim. O, gitmeyelim dedi. Ama ben göz atıp çıkalım dedim.
-Yine ben suçluyum değil mi?
-Peki, peki. Haydi kurt'u şifa çadırına götürelim.
Kurt'a yardım yapıldı. 1 saat sonra kurt uyandı. Bir şey yapar diye Santera başında bekliyordu. Mark ve Gül de ordaydı. Kurt zavallı zavallı inliyordu. Yarası derindi. Neyseki kurtarıla bilmişti. Gül kurt'u kafasından öptü. Pıçıltıyla, "Teşekkür ederim..."
Dedi. Kurt göz kırpdı. Ağzını açmadı, ama ses duydu, Gül."ne demek" diye. Ama bu ikidir tekrarlanıyor. Nasıl olur? Hem ağac konuşuyor, hem kurt. Gül kafasını geri çekti. Bir daha yaklaştı. "Sen benimle konuşa biliyorsun? Ama nasıl?" Ses gelmedi. Gül bir anlığa kendi kendine konuştuğunu anladı. Ama sonra ses geldi. " Evet, seni hem anlıyor hemde konuşuyorum Orman kızı"
Orman kızı, Orman kızı, Orman kızı. Bu ad bir yerden tanıdık geliyordu. Babası annesine hep "Orman kızı" derdi. Ama, Gül bunu bilmiyordu. Şoka girdi.
"Bunu kimseye söyleme Orman kızı. Ben sana zamanı geldiğinde söyleyeceğim. Orman seni seçti. Bende size hizmet etmek için gönderildim. Size minnetdarım, Algül efendimiz. Siz, beni kurtardınız. Bende size sadık bir hizmetkar olmaya çalışacağım" Gül hâlâ şoktaydı. Ondan başka, kimse bu sesi duymuyordu. Mark, anlamsız şekilde, Gül'e bakıyordu. "İyi misin?"
Ardından, Gül sakin şekilde. "Çok" dedi. Mark gitdiğindeyse , Gül hâlâ kurtun yanındaydı. "Peki sen, senin ismin ne?" Kurt kapalı gözlerini açıp, dikkatle baktı.
"Benim ismim yok" Gül kafasını okşayarak. "Senin ismin Mars olsun" dedi. Kurt göz kırparak. " Yüce efendim, Orman kızı ne derse o" dedi Gül gözlerini belertdi. "Orman kızı olmam, ne işe yarıyor"
"Orman kızı olmanız. Sizi hayatdakı bütün zorluklardan koruyor. O canavarlar, sizin orman kızı olduğunuzu bilmiyordu. O yüzden öyle tepki verdiler. Yoksa hiç bir orman canlısı size böyle davranamaz. Hatta aksine sizi tehlikelerden korumalılar. Çünki, Orman denilince akla siz gelirsiniz. Yani biz hayvanlar için. Hatta siz ormanın değil, doğanın kızısınız. Ama 4 yıl önce sizin asanız çalındı, hain su prensi tarafından. Sizi çocukluğunuzdan beri arıyorduk. Bu ormanda ilk defa göz açtınız." Gül anlayamadı. "Nasıl yani"
"Burada doğuldunuz siz. Benden fazla bir şey istemeyin, bu kadarını söyleye bilirim."

Gül, dışarı çıktı. Kendi çadırına gitdi. Hiç bir şey anlamamışdı. Su prensi, Orman kızı, asa beyni allak bullak olmuştu. Odasına girip, sessizce, yerine uzandı. Elindeki annesinin yüzüyüydü. Babası, annesine almıştı o yüzüyü. İçinde bir şey yazıyordu. Ama, yeni fark etmişti. Okuma yazma bilmiyordu. Mark'ın yanına gitdi. "Mark, bunu okur musun?". "Bakayım, hmm Orman kızı yazıyor." Gül sustu. "Teşekkür ederim Mark" deyip, çıktı. Kimse ama kimse, bunu bilmeyecek. Dedi kendi kendine. Sessizlik çöktü odasına. Uyuyamıyordu. Lambayı yakıp, yüzüye bakıyordu. Yüzüyü yere düşüyordu. Eliyle tutmak isterken sarmaşık oluştu. Hemen yere düşüp, elini ağzına kapadı. Sarmaşık olmuş yüzüyü alıp, temizleyip, parmağına taktı. Ellerine baktı. Başını silkeleyip, uyumaya çalıştı. Artık uyumuştu. Çocuk yaşta bunu kaldırmak zordu. Kimse, kimse onun şuan beyninde geçenleri anlyamazdı.

Sabah olmuştu. Köye duyuru gelmişti. Kral danmış. Bir şövalye bağırmağa başladı.
"Duyduk duymadık demeyin, Kralın oğlu, Prens Arthur'un bu gün düğünü var. Kral köyün hepsini görmek ister. Duyduk duymadık demeyin. Kralın oğlu..." Kralın oğlu evleniyor. Bize ne diye Gül düşündü. Gül hemen çadıra gitdi. Mars'ın yanına.
"Mars iyi misin?"
"Sağolun Efendim. Sizin sayenizde."
"Hâlâ yaran iyleşmedi. İyice dinlen tamam mı?"
"Emriniz başım üstüne Orman kızı"
Her kes düğün için hazırlık yapıyordu. Her kes heyecanlıydı. Her kes unutmuştu, Zalim kralın kıydığı canları. Hiç kimse ben gitmeyeceğim demiyordu. Mark da gitmek istiyordu. Ne bilsin, küçük çocuk, babasını bu adam öldürdü.
Bölümün sonu... kısa sürede diğer bölümde gelecek...

ALGÜL:ORMAN KIZIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin