Ayaza bakarak tebessüm ettim. Yüzündeki meraklı ifadeyi anlayabiliyordum. Neden burada olduğumuzu anlamaya çalışıyordu.
"Eski bir dosta uğrayıp geleceğim tamam mı? Beni bekle"
Camın ardından etrafa bakan gözleri beni buldu. Başıyla onaylayıp sırtını koltuğa yasladı. Bize dikiz aynasından bakan adam olmasaydı alnından öpüp güvende olduğumuzu söylemek isterdim. Adamın kahverengi çekik gözleri benim kahve gözlerimle birkaç saniye buluşmuş ardından ayrılmıştı. Taksiden inip geldiğimiz mezarlığa baktım. Uzun zamandır gelmiyordum geçmişimi çalan bu yere.
Ağaçların gölgeleri yola düşmüş doğa içimdeki yangına inat serin hava estiriyordu. Ayakkabılarımın çakıl yolda çıkardığı sesle beraber beyaz kapıdan girip geniş alana baktım. Mezarının yerini tam hatırlamanın vermiş olduğu bir güvensizlikle teker teker taşlarda yazan ölü bedenlerin isimlerini okumaya başladım.
Ölü bedenlerin arasında olan küçük çocuklar ise bana ölümün aslında çok ani olduğunu hatırlattı. Ölüm zaman tanımıyordu. Bunun yaşı büyük bunun yaşı küçük demiyordu. Yada ten rengimize bakıp nasıl öleceğimize karar vermiyordu. Bu adamın rengi siyah acılı bir ölüm hakediyor dememişti hiç bir zaman Azrail. Yada vücudu kaslı diye güzel bir ölüm bahşetmiyordu .
Herşeyin anlamsız olduğunu böyle zamanlardan anlıyordu insan. Onlarca ölünün arkasında tek nefes kendisi olunca düşünüyordu benim şuan durup düşündüğüm gibi. Bunları sonra düşünürdüm. Nasıl olsa sonrayı garantilemiştim zihnimde.
Gözlerim en ufak bir detayı kaçırmamak için etrafta dolanıyordu.
Sonlara doğru artık ümidim kalmamışken gördüğüm isimle yerimde durdum.
Lava Nikon
Benim hayatımın en büyük pişmanlığı. Üniversite de tanışıp tüm hayatımı mahveden ünlü ressam. Eline bulaşan boyalarıyla önce tuvalleri ardından hayatımı karalayan güzel kadın.
Derince yutkunup mezarına yaklaştım. İçimdeki heyecan bedenime sığmıyordu. Başım dönüyor karnımda kasılmalar oluyordu. Onunla yüzleşmek tahminimden daha korkunçtu. Artık rüzgar daha asiydi. Artık nefeslerim düşman sayıyordu kalbimi. Ve kalbim yenilgilerin en güzelini Ayazda tatsa bile savaşın en çetin olanını bu mezarın başında tadıyordu.
Duyulmayan sesler kulaklarımı çınlatırken ağzımdan n acı boşalıyordu mermer taşın kenarına. Bedenimdeki titreme ağaçlarda savrulan yapraklara karışıyor uzaktan sesler duyuyordum. Acı çeken bir kadın.
Gözlerim uzakta olan arabaya takıldı. Gök yüzü birden kararmış etraf kalabalıklaşmıştı. Sanki az önce ölü bedenler canlanmış birer aktör olmuştu bir anda. Mavi kırmızı siren ışıkları göz bebeklerimde oynarken kurtarılmayı bekleyen iki kişi vardı.
Adımlarım kendiliğinden atılıyor yavaş yavaş dikkatsizlik yüzünden yapılan kazaya doğru ilerliyordum. Ters dönmüş arabanın altından kanlı bir el asfalt yola düşmüş hareketsizce duruyordu. Hevesle alıp hediye ettiğim bilekliğin taşları kanla boyanmıştı. Arabanın diğer tarafından çıkarılan en yakın arkadaşımın cansız bedeni ambulans ekiplerinin çabalarına inat tek bir yaşam belirtisi göstermiyordu. Önümdeki itfaiye görevlileri içimden geçip beni umursamazken sağlık personelinin cümleleri acımasızca dökülüyor dudaklarından. Sanki çok normal birşey söylüyormuş gibi söylüyor bir bebeğin öldüğünü. Zehirli oklarını atıyor beynimin en uç noktalarına. Bana sadece ağlamak kalıyor.
Çıkıyor sevdiğim kadının zarif vücudu araba enkazından. Dokunmaya kıyamadığım yüzüne kan damlamış. Açık dekolte elbisesinden gözüken göğsünde ise bir demir parçası. Karanlıkta renginin ne olduğu anlaşılmayan elbisesi yırtılıp açıkça sergilemiş yaralı bacaklarını. Ve acıların en mutlusunu bana tebessüm eden dudaklarıyla vermiş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hocam Değil Kocam (bxb)
HumorHayatta tek amacı ailesinin mutluluğu için kendisini aldatan biriyle evli olan adamın,kendisine hep aşık olan sapık öğrencisiyle başlar güzel geçirdiği günler Eşcinsel kurgudur. EŞCİNSEL