( 3 yıl önce -14 Mayıs 2019)
Hafif bir meltem yüzüme işlerken dudaklarımın kenarı hafifçe kıvrıldı. Bugün benim doğum günümdü! İlkbahar mevsiminde olmanın verdiği huzurla derin bir nefes aldım. Güneş ışıkları sokakta attığım her adımda kahverengi gözlerime biraz daha ulaşmaya başlayınca gözlerimi hafifçe kıstım. Üzerimdeki beyaz elbisenin etekleri uçuşurken kuşların cıvıltıları kulaklarımı gıdıkladı. Etrafa yayılan sümbül kokularını burnuma çektim ve gözlerimi bir anlığına kapattım. Ah, ilkbaharı seviyordum...
"Manolya Kafe" tabelasını görünce duraksadım ve adımlarımı yavaşça kapıya yönelttim. Kapının önüne gelince durdum ve dişlerimi göstererek gülümsedim. "Günaydın, Melih!" Melih masayı silmeye o kadar odaklanmıştı ki sesimi duyunca irkildi. Kafasını kaldırıp beni görünce derin bir nefes aldı ve benim gibi otuz iki diş sırıtmaya başladı. "Günaydın, gel bakalım doğum günü kızı." Kolumdaki saate baktım ve kafenin hizmete açılmasına henüz yarım saat olduğunu gördüm. Yanına doğru yavaşça ilerledim ve sildiği masadaki sandalyelerden birini çekip oturdum. "Mutlu yıllar Cemre!" diyip coşkuyla bana sarılınca ona karşılık verdim.
Ayrıldığımız anda cebinden bir paket çıkarıp bana uzattı. Minik pakete baktım ve gülümsedim. "Ne gerek vardı?" Güldü. "Kardeşimsin kızım sen benim, bir hediye çok mu?" Sıcacık bir tebessümle paketi açtım ve içinden çıkan bilekliği inceledim. Sonsuzluk işareti vardı bileklikte. Büyülenmiş gibi hediyeme baktım ve hiç beklemeden Melih'e sarıldım. "Teşekkürler. Çok güzel bu..." Gülümseyerek geri çekildi ve sol bileğimi kavradı. Bilekliği bileğime taktı ve göz gezdirdi. "Yakıştı." Kocaman gülümsedim ve başımı salladım.
"Kahve?" Hafifçe gözlerimi kıstım. "Kaç yıldır arkadaşımsın, benim çay sevdiğimi hala öğrenemedin." dedim yalancı bir kızgınlıkla. Yanağımdan bir makas aldı ve bembeyaz dişlerini ortaya serecek bir biçimde gülümsedi. "Bilmez miyim senin çay sevdanı, sadece takılıyorum!" Elini yanağımdan çekip burnuma götürdü ve sıktı. Sızlanarak geri çekildim ve istemsizce kıkırdadım. "Pekala, otur sen. Ben kahveleri alıp geliyorum." dedi alaycı bir sesle ve tepkimi beklemeden mutfağa doğru yürümeye başladı. Ardından "Gıcık!" diye seslensem de sadece gülmekle yetindi.
Benim çocukluk arkadaşımdı Melih. Aramızda sadece iki yaş vardı ve büyük olan taraf oydu. Bebekliğimizden beri her anımız birlikte geçmişti. Birbirimizin her şeyini ezbere bilirdik. Onunla aramızdaki derin bağı kimse anlayamazdı. Şimdi büyümüştük, ben on altı yaşıma gelmiştim o ise on sekiz. Ben liseye gidiyordum o da lise son sınıftı lakin okul dışındaki zamanlarda bu kafede çalışarak annesine ve küçük kız kardeşine bakıyordu. Babasını biz çok küçükken bir iş kazası nedeniyle kaybetmiştik.
Dakikalar sonunda elindeki tepsiyle yanıma geldi ve birer bardak çayı masaya koydu. Karşıma oturdu ve çayını dudaklarına götürdü. Ben de keyifle çayıma bir şeker attım ve karıştırmaya başladım. Kaşığın sesi kulaklarımda yankılanırken kendimi huzurun kollarında hissettim.
16 yaşında bir genç kızdım ben, iyi bir babam, şefkatli bir annem, her daim yanımda olan bir abim ve henüz üç yaşında dünyalar tatlısı bir erkek kardeşim vardı. Güzel, mütevazı bir hayat sürüyordum. Eh, daha ne olsun?
Uzun bir süre sohbet ettik. Kahkahalarımız kafeyi inletiyordu. Gülmekten kızaran yüzümü yelledim ve derin bir nefesle yanaklarımı şişirerek sakinleşmeye çalıştım. Kolumdaki saate tekrar baktım ve yüzümdeki gülüşü söndürüp gözlerimi kocaman açtım. "Oha, 40 dakika olmuş! Kafeyi açman lazım Maviş!"
Melih'e küçüklüğünden beri "Maviş" diye hitap ederdim. Kocaman, masmavi gözleri vardı. Melih gülerek koyu kahverengi saçlarımı karıştırırken ayağa kalktı. "İyi ki geldin Cemre." Kocaman gülümsedim. "Her zaman, Maviş!" Ona el sallayarak kafeden ayrıldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sokak Lambası
Teen FictionKarşımdaki bu yabancıya içimi açmaya karar verdim... "Annem de babam da yok. 3 yıl önce eve geldiğimde yerde kanlar içinde yatıyorlardı. Gittim, annemin ölü bedenine sarıldım. Üzerimdeki beyaz elbise kana bulandı. Onunla birlikte ruhum da. Babamın...