"Az kalsın ölüyorduk!"
"Neden ki?"
"O adamın özgünlüğü ses sahipliği. Saçma geliyor olabilir ama vücudunun her organına, davranışına veya beş duyu organına bile müdahale edebilir. Kısacası az kalsın üçlü yapıyorduk."Mina bize bağırmaya başladı.
"Heeey Mari Hagakureee! Gelsenize iddia oynuyoruz!!"
Hemen yanlarına gittik ve oyuna katıldık. Doğruluk ve Cesaretlilik oyunun aynısı ama soran kişi yerine iddiayı belirleyen var.
Şişeyi çevirdiler. Tsuyu ve Hagakure arasında durdu.Hagakure: Uhh... Mineta'nın kafasını bu ders başı tahtaya vur ve ay pardon götüm çarptı de. Yapmaz isen dilin ile kendini boğmalısın.
Utana sıkıla kabul etti. Ama gözlerindeki parıltı heyecanlandığını belli ediyordu. Ben ve Mina'nın arasında durdu.
"Şimdi boku yedin ulan Sukuna... Bugün... (Tarih öndeymis gibi düşün)
2 Nisan. O zaman 15 gün içerisinde ne yaparsan yap Bakugou ile arkadaş ol. Eğer yapmazsan vazgeçtiğin günden sonraki gün okula maid neko olarak gel."Tamam lan başlıyoruz yarın."
Dedim ve zil çaldı. Şimdi İngilizce var! Hemen yerime geçtim ve kitap ile defterleri hazırladım.Herkes toplandığı gibi Hizashi sınıfa girdi.
"HOW ARE YOU CANOS? (nasılsınız canolar)" Diye bağırdı bir de."I'm fine, but I'm better now that I've seen you!" Diye bağırdım. (İyiyim ama seni gördüm daha iyi oldum)
Hemen derse geçtik. Sınıftakiler hiçbir bok anlamıyor. Sadece Bakugou, ben ve Midoriya söz hakkı alıp konuşuyoruz.
Ders bitti ve zil çaldı. Terasa çıktım. (Okul planına da el attım haydi bismillah) Dışarıyı izlemeye başladım. Bazıları tanışıyor, bazıları oyun oynuyor ve bazıları ders tekrarı yapıyor. Bir anda arkamda adım sesleri duydum. Başkalarıdır diyerek dönmedim ama sesler benim 20 santim (🗿) uzağımda durdu.
Arkama döndüm. Momo, Jiro, Tsuyu ve Uraraka bana bakıyorlardı ancak tiksinmiş görünüyorlardı."Senin gibi bir iblisin okulda işi yok!" Dedi Momo. Bu beni kırmıştı. Üç özgünlüğüm var diye yıllarca duymadığım söz, işitmediğim hakaret kalmamıştı.
"Seni sınıfımızda istemiyoruz. Kendini üstün görme. Denek olmak o kadar da havalı olmamalı, ha?" Dedi Uraraka.
Bu kadarını nereden biliyorlardı? Zaten yıllarca görmediğim deney kalmamıştı."Bağırmak, insanları küçük düşürmek ile de havalı olunmaz. Yazık, sana öğretebilecek bir ailen yoktu, değil mi?" Dedi Jiro. Ben bunları hak etmiş miydim? Ailemi ben seçmedim. Gekeceğe ben yön vermedim. Üstümde deney yapın demedim. Ben kimseye muhtaç değilim. Onlar ne derse yapmak zorunda kaldım, o kadar. Ancak bu beni havalı yapmaz, biliyorum. Ama beni onlardan daha akıllı yapar.
Momo bana bir bileklik takmıştı geçen teneffüs. Çok kötüydü. Ancak bu benim daha iyi duymamı sağlayacağını söylemişti. Bekle...
Tsuyu bir anda beni aşağıya itti. Düşüyordum. Özgünlüğümü de kullanamıyordum. Hayat ne zamandır bu kadar adaletsiz idi? Benim gibi bir zavallı, ne yapmıştı da ölmeye mahkum görülmüştü?
Gözlerim doldu. Herşey yeni başlamıştı oysaki. Bu kadar mıydı?
.
-Sweetheart'danBir anda etrafın kırmızıya büründüğünü iliklerime kadar hissettim. Gözlerimi açtım.
Bir anda tüm gözler bana döndü. Zaten bunu istememiş miydim? Hemen yukarı doğru süzüldüm. O dört lavuğu alıp öğretmenler odasına ışınladım.
"Selamlar bu dört lavuk Mari'yi terastan ittiler. Gerekeni yapmanızı arz ederim. Olay Mari'nin terastan dışarıyı izlemesi ile başladı. Ardından lavuk dörtlü geldi ve Mari'ye geçmişi ile hakaret etmeye başladılar. Sonra da terastan ittiler. Şimdi de buradalar." Dedim ve kontrolü Mari'ye verdim.
Vayy 495 kelimee!✨
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•My Beating Vein• °BakugoXReader°
Fanfiction"Atar Damar'ım..." "Efendim Şah Damar'ım?" "Seni sakura ağaçları karpuz verene kadar seveceğim." "Ben de seni villian olana kadar seveceğim." ©Tüm hakları götümde saklıdır.