Bölüm 1 | Kanlı Sanatçı

22 7 29
                                    

"Bin dolar. Bin dolara satıyorum. Satıyorum! Sat-"

"Bin yüz elli!" diye bağırdı arkada oturanlardan biri.

"Bin yüz elli dolar! Vay canına!" dedi heyecanla münadinin. "Bin yüz elli dolara satı-"

"Bin beş yüz dolar!" diye seslendi yanımda oturan tanıdık yüzlü adam, gözlerini tablodan bir an bile ayırmadan. Ünlü biri olması lazımdı.

"Bin beş yüze satıyorum." Daha arttıracak biri var mı diye temkinle salona göz gezdirdi münadinin. "Satıyorum."

Kimsenin arttırmayacağına emin olmuştum artık. Salon içinde ne hareketlenen vardı ne de tabloya dikkat eden. Galiba daha fazla parayı haketmeyen bir eser olduğunu düşünmüş ve pes etmişlerdi. Yanımda oturan ellilerindeki adam da bunu düşünüyor, aldığına emin olduğu galibiyetinin mağrur gülümsemesiyle kutlama yapıyordu. Tam o anda bütün hayallerini katrana batıracak malum cümleyi söyleyiverdim;

"İki bin dolar!"

Münadinin bakışlarını gözlerime dikip öncekilere nazaran daha da gür bir sesle bağırdı. "İki bin dolar!"  Ardından yeniden salona döndü. "İki bin dolar geldi. İki bin dolara satıyorum! Satıyorum! Sat-" her zamanki gibi, biri fiyat arttırabileceği için üçüncüde duraksamıştı. Lakin herkes bu eşyaya olan ilgisini yitirmişti. Adam, fiyatın artmayacağına emin olarak müzayedeye noktayı koydu.

"Sattım!"

- • -

"Tablodaki kadını tanıyor musun?"

Adam önündeki bir noktaya kilitlenmiş şekilde cevap verdi. "Hayır."

Araya giren soğuk sessizlik adamın ensesini yalayıp geçti.

"Tablodaki kadını tanıyor musun, diye sordum?" Sorunun sahibi daha da sert çıkışmıştı şimdi.

Adam yineledi. "Hayır."

"Tanımıyor musun?!" Karşıdaki kişi artık tamamen bağırıyordu. "Bu tabloyu müzayededen almadın mı be adam!"

Adam başını elleri arasına alırken gözleri öfkeyle doldu. "Hayır, hayır, hayır..." Başını reddedercesine iki yana sallıyordu. Başından çektiği ellerinden birini çıldırmış gibi masaya sertçe çarptı. "Hayır!" Hiddetle kilit olduğu noktadan kaldırdığı bakışları karşısındaki adamın gözlerinin içine kenetlendi. "Anlamıyor musun?"

"Sen anlamıyorsun." Karşı taraftaki sert sesli, onun konumunu bile görmezden gelebilecek kadar küstah adam; aralarındaki masaya avuçlarını yaslayarak öne doğru eğildi. "Tabloya dikkatli bak, dostum."

- • -

Müzayedelere gitmeye bayılırdım. Birçok ahmağın kenara köşeye fırlatıp attığı, artık değer vermediği pek çok değerli eşya ancak ve ancak bu tarz yerlerde satışa çıkabilirdi. Ve bir müzayedede zekanın tamamını ortaya koyman gerekirdi. Gözlerin, bir malın kalitesini olduğun yerden anlayabilecek kadar keskin; sezgilerin ise nerede durup nerede harekete geçeceğin konusunda sana yol gösterecek kadar kuvvetli olmalıydı. Yoksa en iyi ihtimalle iflas ederdin.

Uzun zamandır müzayedelere giderim. Buralardan pek çok sanat eseri, pek çok ilginç eşya, piyasadan toplatılmış çokça ilginç ürün (ekseriyetle silahlar) ve zaman zaman da berbat ıvır zıvırlar aldım yıllar boyunca. Birçoğuna olan ilgim yıllar içinde kaybolunca sattım gitti. Fakat bazılarının yeri benim nezdimde fazlasıyla ehemmiyetliydi.

Yine de hiçbirinin, az önceki müzayededen aldığım kadın portresi kadar özel olduğunu hissedememiştim.

Genç bir kadındı bu. Portre arkadan resmedilmişse de kadın, zarif yüzünü seyircisine dönmüştü. Yüz hatları narin, kırılgan ve modern olmakla birlikte elbiseleri orta çağdan kalma gibiydi. Zıtlığı eğlenceli duruyordu. Ten rengi bembeyazdı. İnce bir beli vardı. Ellerini önden birleştirmiş olmalıydı ve yüzünde, hafiften çarpık olan dişlerini gözler önüne seren çekici bir gülümseme vardı. Fakat bu tabloya o kadar parayı verme sebebim bu değildi. Alma sebebim, gözbebeklerini daha yakından incelemek istememdi.

Bu Tablonun Boyası KanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin