Kahvesizlikten düşen yorgun göz kapaklarım arasına kürdan sıkıştırarak açık tutma fikri saatler geçtikçe aklıma yatmaya başlamışken kafeteryadan mecburen vaz geçip, derse yetişmeye çalışarak koşuşturdum koridor boyu. Sınıfın kapısına geldiğimde zar zor açık tuttuğum gözlerimin fark edemediği başka bir bedenin eli benden önce kapıya tutunduğunda başımı çevirip benimle birlikte kim yetişmeye çalışıyor diye baktım fakat sonuç beni memnun etmedi.
Jeon Jungkook başını eğmiş muzip bir ifadeyle bana bakıyordu. Göz devirip benim için kapıyı açma nezaketini göstermesine izin verdim ve kürsüsüne geçmiş Bayan Jung'dan baş selamıyla izin alarak çabuk adımlarla ön taraftaki boşluğa geçtim. Omuzumdan en sonunda attığım çantayla ağrıyan belim gevşediğinde büyük bir rahatlıkla arkama yaslandım ve bilgisayarın yasak olma sebebiyle defter çıkardım. Bu kafayla yakalayabildiğimi yazıp bittiği gibi kahve almaya koşacaktım.
O sırada yanımdaki boşluk doldu ve taktir edersiniz ki oturan kişi Jeon Jungkook'tan başkası olamazdı. Çünkü ben görülebilecek en talihsiz kızlardan biri olmakla beraber önlerinde bayrak sallayandım. Çölde kutup ayıları, kutuplarda develer çiğner geçerdi beni. Yan gözle ona bakındım. Dirseğimi arkadaki masaya yaslayıp önüne bıraktığı dizüstünün açılmasını bekliyordu. Ona yasak olduğunu söylemek inanın çok isterdim ama insanı hasta eden tavırları ve bütün sevimsizliğiyle sırıtması bunu yapmamı engellemeye yetecek nitelikteydi. Aptal.
Görmezden gelip olabildiğince yana kaydım ve Bayan Jung'un slaytını açmasını bekledim. Kadın önüne dönüp gözlüğünün üstünden şöyle bir amfiyi dolaştı ve bizim üzerimizde durdu elbette. İster istemez sırıtırken oralı değilmiş gibi defterimi karıştırdım.
"Kapa o bilgisayarı."
Çaktırmadan tekrar gözlerimi Jungkook'tan tarafa çevirdim, başını kaldırmış öğretmenimize bakıyordu. Gözüyle işaret ettiği dizüstüne baktı sonra ve bir anda bilgiler yüklenmiş gibi dudakları aralandı, ekranı kapatıp kenara ittirdi. İstediğim azarlama yapılmadığına şaşırarak kadına baktım, bir kaç kişi de benim gibi şaşırmış görünüyordu. Yaşlı bunak bugün moodundaydı herhalde.
Sabır çekerek konuşmaya başlayan Bayan Jung'un dediklerinden kısa kısa notlar çıkarmaya koyuldum. Birileri soru sorarken o boşlukta ellerimle yüzümü ovalayıp kendimi ayık tutmaya çabalarken kafama değen bir şeyle duraksayıp ellerimi yüzümden çektim ve atılan kağıt topun geldiği yöne, Jungkook'a başımı çevirdim. Yanıma yanaştığını fark etmemiştim bile.
"Beş saattir sesleniyorum sana." Diye fısıldadı bana doğru eğilerek. Rahatsız olduğum için başımı geriye çektim ve yüzümü buruşturup, "ne istiyorsun?" Dedim. Bir hafta önce bana çektirdiklerdinden ve dünkü kısa sinir krizinden sonra ona üçüncü uzun süreli maruz kalışımdı. Ondan oldum olası hoşlanmıyordum, etrafta her şeyin kralıymış gibi dolaşmaları, her kıza yüz vermesi, derslerini boşlaması, aptal oyunlarını hayatının üstünde tutması falan bana çok ucuz gelmiştir her zaman. Yetmezmiş gibi ünlü muamelesi de görüyordu basit herif. Sözgelimi emindim bu sosyal medyadaki popülerliği tamamen fake bir kişilik oluşturmasından çıkmıştı. Herkesin yaptığı gibi.
"Kağıt versene- yani, lütfen bana kağıt verebilir misiniz Chaeyoungshi?" Bütün sevimsizliğiyle, taklitçi nezaketine karşı kusma isteği uyandırırken içimden uğraşma dedim kendime; sabır çekerek sert hareketlerle bir sayfa yırtıp önüne koydum. Alıp, "neyle yazacağım?" Dedi bir de yüzsüz gibi.
Çantamdan elime gelen ilk kalemi alıp üzerine fırlattım. "Al bununla yazarsın."
Kaşlarını çatıp masaya düşen kalemimi aldı ve "atmaya zahmet etmeseydin ben de alırdım." Diye söylene söylene bir şeyler yazmaya başladı. Hala yakınımda durmasını yadırgayarak ona döndüm elimle önceki mesafesini işaret ederek, "gitsene oğlum öteye verdim işte kalem kağıt." Dedim, fısıldıyordum ama sesim cırlar gibiydi.
Abartıyla kaşlarını kaldırdı cevap verdi. "Aman canım tabii, yamyamım ya ben. Yerim seni şimdi."
"Merak etme, başımın etini yedin zaten yiyeceğin kadar. Aptal." Elimin ucuyla tişörtünden tutup onu ittirdim, "yürü git hadi." Diyerek.
"Yeter, çıkın dersimden. On beş yaşındaki çocuklar doluşuyor resmen! Çıkın!" Bu sefer konuşan ne o ne ben ne de etrafımızdan herhangi biriydi. Sesimizin Bayan Jung'a ulaşacağını fark edemeyeceğim kadar yüksek çıkması, ona olan sinirimi katlanarak artırmıştı. Zaten zar zor geldiğim yerden bir de bu beyinsiz yüzünden kovuluyordum. Oflayarak eşyalarımı toparladım ve Jeon Jungkook belasıyla birlikte sınıftan çıktım. Ne yaptığına bakmadan kendi yoluma hışımla yürümeye başladığımda bedenimde ne uyku kalmıştı ne de yorgunluk. Sadece öfkeyle ayakta duruyor kahve almaya yürüyordum.
"Chaeyoung!"
"Defol!" Dönüp bakma gereği duymadan seslenişine cevap verdiğimde o bana ardımdan yürüyerek tekrar seslendi. "Kalemin diyorum!"
"Kalsın, dokunmam ben ona daha."
Başka bir şey demeden köşeyi döndüm, bahçeden kafeteryaya geçip neredeyse dersten atılmama sevinerek aldığım kahveyi içmeye koyuldum. Ardından bir masaya geçip kaybettiğim notları kimden isteyeceğimi düşünmeye başladım aynı anda. Derslerim konusunda hep çok titizdim, daha doğrusu akademik hayatın çok önemli olduğunu fark ettiğimden beri ders konusunda titizdim. Elimden geldiğince kendi notlarıma ve kendi bilgilerime sahip olmak, ayrıca diğerleriyle muhattap olmak istemiyordum. Hepsi hava olsun diye sinema okuyordu, kimsenin konu hakkında bir fikri yoktu.
Kahveyle uyku durumum biraz daha iyileşirken bel ağrım ters orantıyla arttı. Elimi bel oyuntuma yaslayıp hafifçe gerindim, o sırada kahve sırasında o aptalı gördüm. Yine birileri yanına gelmiş, kokusu burnuma kadar gelen yapay samimiyetiyle güle oynaya fotoğraf çektiriyordu. Aptalın tekiydi. Görmemiş gibi davranarak önüme bakıp, Christopher Vogler'ın araya taraya bulamadığım The writer's journey kitabının pdf halini araştırmaya başladım. Yirmi dakika kadar sonra boş olduğunu fark ettiğim kahve bardağımı yenilemek için ayaklanırken masamda halihazırda duran başka bir kahve bardağı fark ettim.
İşime nasıl odaklandıysam kimin koyduğunu görmemiştim ya da iki dakika gözlerimi dinlendirmek için masaya başımı gördüğümde bırakılmıştı. Gözlüklerimi çıkarıp etrafıma bakındım, arka masamdaki çocuğa masama kahveyi kimin koyduğunu görüp görmediğini sordum ve aldığım cevaba karşı nasıl bir tepki vermem gerektiğini bilemedim.
Yine, Jeon Jungkook.
—
Jk pust değil rosie çok ön yargılı 😞👍🏻
Bir kelime de olsa yorumunuzu bekliyorum, yıldıza basmadan çıkmayalım ⭐️

ŞİMDİ OKUDUĞUN
carrots | rosékook
Fanfictiontwitch boys, havuçlar ve joseph campbell kız. 2024 (texting - düz yazı)