2 ay sonra...Zaman çok çabuk geçmişti. Görevden uzaklaştırılmamın üzerine tam tamına iki ay; bir hafta, 5 gün geçmişti. Kimseden geri dönüş gelmemişti, beni şaşırtan olan bu değildi. Abimin davranışlarıydı. O günden beri merak etmedi, aramadı, sormadı. Timdeki hickimseyi aramadı. Sanırım beni silmişti. Peki hak ettim mi? Kendimce hayır ama onun penceresinden olay hakkında kabaca bilgi edinip suçlamak hak ettiğimi gösteriyordu.
Bu arada, Emrah, Hakan, Hasan gitmişlerdi sadece timde Çağlar ve Tuğkan kalmıştı, ben dışında.
Üçümüz bir evde kalıyorduk. Kaldığımız evin balkonunda oturmuş, sigara içiyordum. Çağlar ve Tuğkan yoktu, işleri olduğunu söyleyerek çıkmışlardı. Her ne olursa olsun bana karşı inanılmaz bir saygıları vardı. Olayı onlara anlattığım an zaten hak vermiş ve sorgusuz sualsiz yanımda olmuşlardı. Onlara da biçilin görev vardı elbet ama şimdilik sakince oturuyorduk. Bazen garsonluk yaptık, bazen bir barda birkaç günlük barmenlik, bazen de esnaf lokantasında çalıştık. Bu serüvenler genelde birkaç günlük sürüyor ve sonra ne oluyorsa işten uzaklaşıyorduk.Hava serinlemeye başlayınca, mutfağa doğru yürümeye başladım. Yemek hazırlayana kadar onlarda gelirdi. Gerekli olan malzemeleri tezgaha koydum ve patatesleri tertemiz yıkadım.
Bıçağımı elime alarak ince bir şekilde kabuğundan arındırmaya başladım.'Sen aslen Diyarbakırlıydın değil mi?' Soruyu soran elimde kıvranan şerefsizlerden biriydi. Çatık kaşlarım nefretle daha çok çatıldı.
Bizim bilgilerimiz bilinmezdi. Sessiz kalarak lafının devamını bekledim.
'Erva Feris, kod adın; Ghost. En tehlikeli en gözü kara askerlerden birisin, ağabeyin'de asker. Aileni küçük yaşlarınızda kaybettiniz. Bende daha ne bilgiler var tahmin edemezsin." Diyip, kahkaha atarak oturduğu taşa daha fazla sindi. Gözlerindeki korkuyu, böyle yaparak atacağını sanıyorsa, sadece basit bir yanılgıyla sonuçlandırıyordu. Bu bilgileri biraz uğraşarak yada belki birazdan fazla uğraşarak izin verdiğimiz kadarca öğrenebilirler.'Yani?' Tek kaşımı kaldırarak iyice korkulu gözlerine baktım. Gözler direkt gözlerine şahin gibi bakıyordu. Yer mi, bu yemi Anadolu çocuğu, it.
'Sen gel bana çalış, paran neyse beş katını vereyim senin gibisine ihtiyacım var.'
'Bana bak lan, fıtık. İyi dinle. Senin ne paran ne gücün bana yeter bu bir." Silahın arkasıyla yüzüne bir tane indirdim ve konuşmama devam ettim. "Benim sabrımın sonu selametle değil, selanla sonuçlanır bu da iki.' Bir tane daha indirerek geri çekildim.