Bağırış sesleri. Uçsuz bucaksız gece. Her gece bir öncekinin aynısıydı. Bu döngü Han Jisung'un omzundaki en ağır yüktü. Yine klasik aile kavgasıydı. Tek çocuk olduğu için şanslıydı, kardeşi olsaydı onun için de üzülürdü. Kendine üzüldüğünden daha çok.
Komşular bile rahatsızdı. Her akşam kavga sesi duymaktan kim bıkmazdı ki. Jisung fazlasıyla bıkmıştı. Elinden bir şey gelmiyordu. Karıştığında işler Jisung'un kanayan ağzı ile acilde bitmişti. Babası Jisung'a vurmakta hiç çekinmiyordu. Daha şanssız olamazdım diye düşündü. Kader bir gün yüzüne gülerdi değil mi? Öyle olmasını umuyordu ve ummaktan başka şansı da yoktu.
Annesi ile babası öyle derin bir kavgadalardı ki kırılan tabak seslerinden Jisung'un dışarı çıktığını duymamışlardı bile. Yaz akşamıydı, üstündeki ince tişörtüyle çıkmıştı gecenin karanlığına. Ev ortamı onu yeterince üşütmüştü, dışarının soğuğu etki etmezdi.
Boş sokakta sadece siyah converselerinin adım sesleri duyuluyordu. Yanaklarını hız kesmeden akan gözyaşları ısıtıyordu. Yaz akşamı olsa da rüzgar hafif hafif esiyordu. En azından bir hırka alsa iyi olurdu. Sonunda yürümekten bıkmıştı. Kafasındaki sesleri susturmaktan çok onları duymasını kolaylaştırıyordu bu eylem. Kaldırıma oturdu.
Neden hiçbir şey düzgün gitmiyor diye düşündü. Kader sadece ona ağlarını örmüş olmalıydı. Arkadaşları çoktu. Ailelerini görmüştü. Sıcak ailelerdendi. Kendisininkinin aksine. Felix'in babası ona güzel kurabiyeler yapardı, Seungmin'in annesi onunla vakit geçirmek için sürekli işinden izin alırdı. Ya ben diye düşündü ben hiç mutlu edildim mi?
Koca bir hayırdı. Ailesi tarafından yani. Arkadaşları severdi onu. Zaten ailesi dışında herkes severdi Jisung'u. Ah doğru ya. Ailesi dışında sevmeyen biri daha vardı. O da şuan ona kulaklığının tekini uzatan uzun boylu çocuktan başkası değildi.
Jisung sokak lambasından aydınlanan yüzü seçebilmişti: Üst katında oturan çocuk.
Kulaklığın tekini uzattığı eli havada duruyordu.
"Ağırmaya başlıyor."
Kaşlarını çattı Jisung. Bu saatte ne işi vardı ki, bir de bu çıkmıştı.
"İstemiyorum, git sen."
Gözyaşlarını fark etmesini istemiyordu. Kendine çektiği dizlerinin üstüne çenesini koyup ayakkabısını izledi. Yanındaki hareketlilikten kendinden uzun olan çocuğun yanına oturduğunu anlamıştı. Bakmak istemiyordu. Yenilmek istemiyordu. Kimseye ağladığını göstermek istemezdi, güçsüz görünmek kadar ezikçe bir şey yoktu onun için.
Kulağına sokulan şey ile gözleri kocaman açılmıştı. Duyduğu şarkı ile gözlerini kapattı. Sözlerine odaklanmıştı.
"Aynen böyle etkilenmemiş gibi davranıyorsun,
Gülüyorsun ama içindeki sözlerini duyabiliyorum,
Her zaman "iyiyim" diyorsun ama her şeyi görebiliyorum,
Yalnızken kalbin nasıl hıçkırabilir?,
Sessizce odandaki ışıkları kapattıktan sonra,
Eskiden ışıl ışıl gülerken yavaş yavaş ölüyorsun,
İçinde kimsenin olmadığı bu boşlukta,
Bazen geceleri sadece uzun iç çekişlerin duyuluyor,
Yalnızken kalbin nasıl hıçkırabilir?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Show Your Tears | Minsung
Fanfiction"Birini kaybetmen için toprağın altında yatması gerekmez Jisung."