Koşar adımlarla kafeden ayrılmış, üst katlarına çıkıp zile peş peşe basmıştı Jisung. Sonuç hiçbir şeydi. Nerdesin Lee Know? Nerdesin?..
Kafasındaki soru işaretleri başını ağrıtıyordu. Bir süre şakaklarını ovdu. Ne düşünmesi gerektiğini bilmiyordu. Saat 5'e yaklaşıyordu.
Asansörün açılmasıyla Lee Know'un olmasını dileyerek gelen kişiye bakmıştı, bu yüzü bir yerden hatırlıyor gibiydi. Yabancı hissettirmiyordu.
Gelen sarı uzun saçları olan oğlanın Jisung'u görünce gözleri büyümüş, yutkunmuştu. Hemen kendine gelip gözlerini kırpıştırdı. Jisung fark etse de nedenini sorgulamadı. Sadece Lee Know'a gidecek bir yol arıyordu.
Oğlan Lee Know'un kapısına üç defa vurmuş, zili art arda çalmıştı. Jisung ne demesi gerektiğini bilmeyerek onu izliyordu. Sessizliğini bozmaya karar verdi.
"Lee Know'u- Ah şey, onu arıyorsan burda değil."
Oğlanın zile basan eli durmuştu. Hızla Jisung'a döndü.
"Ne! Lee Know mu dedin?"
"Gerçek adını bilmiyorum, bunu söylemişti."
O an lanet okudu Jisung. Neden gerçek adını söylememişti, şu an mahcup olmazdı söyleseydi.
"Oh, anladım."
Yüzü telaşlı hâline büründü sarışının.
"Nerde olduğunu biliyor musun peki?"
Başını salladı Jisung,"Hayır."
"Telefonuna ulaşamıyorum, kapalı."
O an Jisung'un da içine telaş tohumları atmıştı sarışın oğlan. Zaten merak ediyordu Jisung, şimdi yerini endişeye bırakmıştı.
"Nerde olabilir? Ben de onu arıyordum."
"Sanırım tahmin edebiliyorum."
"Ne, nerde?"
"Bu kadar çok mu merak ediyorsun?"
Dalga geçer gibi konuştuğunda gözlerini kaçırdı Jisung.
"Merak değil de konuşmak istediğim bir şey vardı."
"Yapma."
"Ne?"
Kaşlarını çattı Jisung. Herkes garip konuşuyordu, açık olmaya ihtiyacı vardı.
"Neden öyle dedin?"
"Lee Know'a yaklaşmak tehlikelidir. Bunu bil yeter."
"Kendi kararlarımı verecek yaştayım. Birilerinin bana ne yapmam gerektiğini söylemesinden bıktım. Sadece beni Lee Know'a götür."
Tereddütle bakıyordu sarışın. Jisung'un kararlı bakışları yüzünü yakacak kadar keskindi.
"Tekrar hoş geldin."
Bileğini tutup merdivenden hızla götürüldüğü ele baktı Jisung. Tekrar? Tekrar mı hoş geldim?
Sarışın oğlan koşarken Jisung'u da peşinde götürüyordu. Ses çıkarmadı Jisung. Yolun sonu Lee Know'a ulaşacaksa sorgulamadan devam edebilirdi.
Siteden çıkıp siyah bir arabaya bindiler. Sarışın, arabayı çalıştırdı ve son hız Jisung'un nereye gittiklerini bilmediği yola girdiler.
"Beni kaçırmıyorsun değil mi?"
"Lee Know bunu duysa beni parçalara ayırırdı, yapsam ne olur bilemiyorum."
"Seni cidden anlamıyorum."
"Anlamanı beklemedim."
"Beni götürmeyi kabul etmene şaşırdım."
Güldü sarışın.
"Şaşıracağın tek şeyin bu olmasını dile."
"Yine anlamadım."
"Sadece sus ve kemerini tak."
Oflayıp kemerini taktı Jisung. Gözleri camdan dışarıyı izliyordu.
"Senin adın ne peki?"
Birkaç saniye bekleyip cevap verdi sarışın oğlan: "Hyunjin."
Hımladı Jisung.
"Tanımıyormuşum."
"Tanıdık falan mı geldim?"
"Aslında evet."
"Bir yerde görmüşsündür."
Kısa bir an Jisung'un elindeki dövmeye ilişti gözü Hyunjin'in.
"Dövmenin anlamı ne?"
Yine..
"Bir anlamı yok."
"Ne?"
"Hoşuma gitmiş yaptırmışım işte."
Cevabını ben de bilmiyorum ki aptal.Soruyu geçiştirmek için verdiği yanıtla yüzü düştü Jisung'un. Bir anlamı var mıydı? Anlamı varsa neydi? Neden dolunaydı? Bütün bu soruları yanındaki yeni tanıştığı oğlandan daha fazla merak ediyordu.
"Ya öyle mi?"
"Evet. Benim adımı sormayacak mısın?"
Hyunjin'e bakıyordu Jisung, ne diyeceğini bekledi.
"Unutmuşum. Adın ne?"
"Han Jisung."
"Memnun olacağım."
"Olacağım da ne?"
"Olurum bir gün, acele ettirme. Yolu karıştırdım senin yüzünden."
"Tabii, benim yüzümden."
Göz devirip dirseğini cama yasladı. Eliyle de yanağını destekledi. Gözlerini kapattıp düşündü, Lee Know'u görebilecek miydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Show Your Tears | Minsung
Fanfiction"Birini kaybetmen için toprağın altında yatması gerekmez Jisung."