IV.

5 0 0
                                    


Yazarın gözünden;

Birbiri ardından gelen sonsuz gibi gelen kemer sesleri..ve bir adet Jungkook. Muayene olmak için gittiği revirde tecavüz edilmek üzere olan Jungkook. Ve sonucunda suçlu bulunan da yine masumiyet timsali bu çocuk..

Acı o kadar derin ki çocuğun ağlamaktan nefesleri birbirine geçmiş, hıçkırmaktan burnunu çekmeye bile vakti kalmıyordu. Ağlayışları arasında 'ben yapmadım.' diyerek suçsuz olduğunu masumiyetine rağmen ispatlamaya çalışıyordu. Haberi bile yoktu ki olanlardan. Uyandığında kollarından sertçe kavranmış ve Rahibe Julien tarafından suratına soğuk sular dökülmüştü.

Şimdiyse bir sandalyeye yatırılmış yaklaşık 2 saattir kalçasına art arda kemer darbeleri yiyordu. Kanadığından emin olmuştu artık.
Küçük cüssesine karşı koyamayıp bilincini kaybettiğinde öldüğünü hissetti. Sadece sarılabilmek için sıcak kollar arayışındaydı. Küçük kardeşini son görüşündeki gibi.

Sandalyeyle birlikte solgun beden yere devrildiğinde rahibe vurmaya devam etti. Kendini kaybetmiş gibi davranıyordu. Bir rahip koluna girip onu tokatlayana kadar kendinden geçmişti.

"Fazla ileri gittiniz artık! Burası bir tımarhane olabilir ama kuralları var! Bu çocuktan neden bu kadar nefret ediyorsunuz??"

"Rahip Min. Ondan nefret etmiyorum. Hak ettiği cezayı veriyorum. Ne cüretle burada da oğlancılık yapmayı düş-"

"Ölmesi gereken sizsiniz biliyor musunuz? Ha bunlar ağzımdan çıktığı için beni de kemerleyecekseniz buyurun. Vicdanınız, pardon varsa eğer tatmin olacaksa beni de dövün."

Rahibe elindeki kemeri soğuk zemine atıp sararmış mermerlerin üstünde öfkeli adımlarla uzaklaştı.

Jungkook yerde baygın baygın dururken Rahip Min rahibelere komut verdi onu koğuşuna götürmeleri için. Çocuğun bedenine bakamıyordu bile. O kadar masum, o kadar çocuksuydu ki o deccal timsali kadın böyle birine nasıl kıyabildi aklı almıyordu.

Rahip Min de rahibelerden sonra soğuk odadan çıkıp çürümüş ahşap merdivenleri çıktı odasına gitme yolunda. Tüm tımarhane yine birbirine girmişti. Odasının daracık koridoruna girdiğinde gıcırdayan sandalyesine oturdu. Bir sigara yakıp içine çekmeye başladı.

"Vay anasını. Bu çocuğu buraya nasıl aldılar be? Ömrüm hayatım boyunca böyle masum bir şey görmedim."

Sigarasından bir nefes daha çektiğinde kapının gıcırdadığını işitti. Parmakları arasındaki sigarayı dudaklarından ayırıp kaşlarını çattı. Kim kapıyı tıklamadan içeri girmeye cüret edebilirdi?

"Kim var orada?"

Kapı biraz daha ittirildiğinde kapıya tutunmuş ufak parmaklar görüş alanına girdi. Hadi ama bu çılgın yerde bir çocuk vakasına daha katlanamazdı. Düşünceleri eşliğinde sandalyeden öfkeyle kalkıp kapının önüne geçti. Küçük beden korkmuş muydu bilinmez ama kollarını kafasının önünde ve üstünde siper etmişti.

"Bir daha g-gelmem izinsiz hiçbir yere. Sadece şeyi so-soracaktım. O çocuk çok üzül-müş. Nasıl o-?"

Rahip eğilerek bir dizini ahşap zemine yasladı. Diğer dizinin üstüne elini atıp çocuğun suratında göz gezdirdi. İlk göze çarpan şey çocuğun bir erkeğe göre fazlasıyla dolgun olan dudakları oldu. Yanakları biraz kızarmış ve tombul tombuldu. Gözleri ürkek bakıyordu ama çok hoş gözüküyordu. Saçları sarımsıydı. Çekik gözlerinin aksine sarı olan saçları rahip'i düşündürdü.

"Kimsin sen bakalım?"

Çocuk dolan gözlerini elinin tersiyle silip burnunu çekti. Dudakları ağlama isteğini bastırmaya çalıştığı anlarda büzülürdü. Kafasını iki yana sallayıp kendine gelmeye çalıştı. Adama neredeyse fısıldar biçimde sordu.

AsylumHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin