yatağımda uzanırken, bana verdiği kağıda bakıyordum. iki gün geçmişti.
eğer sapık ya da tecavüzcü olsa, orada ikimiz yalnızken gitmek yerine bana yapacağını yapardı. veya kendi numarasını verip aramamı beklemek yerine zorla benim numaramı almaya çalışırdı. sadece beni teselli etmiş ve gitmişti.
o kadar önemsemediği için mi böyle yapmıştı, yoksa eninde sonunda ona gideceğimden emin olduğu için mi? bu özgüveni nereden geliyordu acaba.
bu arada ben irem. konuşmayı pek sevmem. kafamın içinde yaşarım dünyayı. fazla arkadaşım yoktur. hayatı boyunca bir yere ait olamayan, neden yaşadığını bilmeyen bir kızım. 20 yaşındayım, üniversiteye gidiyorum. kimsenin en değerlisi ya da hayatını değiştireni değilim. benim hayatımda da öyle biri yok. annemden başka yakınım yok. bazen o kadar yalnız hissediyorum ki, koca dünyada beni anlayabilecek, bana biraz olsun benzeyen, derdime derman olabilecek tek bir kişi bile yokmuş gibi geliyor. insanların hiçbiri tek değil. hepsi çift veya sürü halinde geziyor, aynı hayvanlar gibi. ben ise kendimi farklı bir tür olarak görüyorum.
hayatım boyunca aman başıma bir şey gelmesin, aman başıma dert almayayım diye hiç risk almadım. başımda beni koruyan bir baba olmadığı için, daha doğrusu babamdan bile kaçınıp korunmam gerektiği için hep temkinliydim. hep korkaktım. bazen biriyle saatlerce konuşup onun beni teselli etmesine, kollarının arasına alıp geçecek demesine ihtiyaç duyuyorum. ama asla kimseye kendimi açmam.
bir de halam var. bana değer veren tek kişiydi belki de. çocukluğumdan beri beni çok severdi. anılarımın çoğunda o vardı. ama ben büyüdükçe hayat bizi farklı yerlere savurmuş ve görüşmeleri seyreltmiştik. belki şu an hayatımda eskisi kadar önemli değildi ama kıymetliydi işte. şu anda ise... hasta yatağındaydı.
hayatımdaki hiçbir şey yolunda gitmiyor demiş miydim? zaten ergenliğinden beri intiharı düşünen biriydim. bu da tuz biber olmuştu. halam ölüm kalım savaşı veriyordu. sanki o giderse çocukluğumun bir parçası da gidecek ve ben artık eski ben olmayacaktım.
telefonu aldım ve okuldaki tek arkadaşıma 4 saat önce attığım mesaja baktım. hala cevap vermemişti. bu kadar yalnızdım işte. normal bir genç gibi, canım sıkılınca derdimi anlatacak, beni teselli edecek kimsem yoktu.
kapımın çalındığını duydum.
"gel."
annem içeri girdi. elinde telefonu vardı. beti benzi atmıştı.
"ne oldu? kötü bir haber mi var?"
cevap vermedi.
"anne?!"
"halan..." dediğinde yutkundum. "vefat etmiş."
kaçınılmaz son...
"ben acilen onlara gidiyorum. sen burada otur benden haber bekle."
çıkıp gittiğinde, yutkunarak genzimdeki yumruyu bastırmaya çalıştım. artık çocuk değildim. ağlamayacaktım.
hayat bu kadar anlamsızdı işte. sevdiklerimiz, biriktirdiğimiz anılar, göz açıp kapayıncaya kadar yok oluyordu.
sanki boşlukta gibiydim. bu olay hiç yaşanmamış gibi davranmaya karar verdim. yoksa aklımı kaybederdim. ama annem beni evde yapayalnız bıraktığı için bunu yapmak epey zordu.
elimdeki kağıda baktım. begonvil sokak, no 4...
hata yapmak istiyordum. ordan oraya savrulmak, kendi kararlarımı vermek. düşünmeyi bırakıp hayatı kafamın içinde değil dışarıda yaşamak. hiçbir şeyi düşünmüyordum artık. yıllarca akıl ve mantık çerçevesinde yaşamıştım da ne olmuştu? kendimi bir torba çöp gibi hissediyordum. kendimi karanlığa teslim etmek istiyordum. en kötü senaryoyu yaşamak istiyordum. belki de tecavüz edilip öldürülmek istiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
güvenli tehlike (dddy issues)
ChickLit"iyi misiniz, küçük hanım?" önce görüş alanıma giren peçeteye, sonra da elin sahibine baktım. 40'lı yaşlarında, saçlarının önü ve sakalları hafif kırlaşmış, yakışıklı bir adam duruyordu karşımda. normalde olsa peçeteyi almaz, onunla da konuşmazdım...