kimsenin olmadığı metro istasyonunda, banklardan birine çökerken gözyaşlarımı tutmayı bırakmıştım. bedenimi taşımak bile zor geliyordu artık. ruhum da şu anda olduğum yeraltı gibiydi, soğuk, karanlık, yapayalnız. hiçbir şeyin anlamı yoktu. keşke kendimi şu raylara atsaydım ve bitseydi.
"iyi misiniz, küçük hanım?"
önce görüş alanıma giren peçeteye, sonra da elin sahibine baktım. 40'lı yaşlarında, saçlarının önü ve sakalları hafif kırlaşmış, yakışıklı bir adam duruyordu karşımda.
normalde olsa peçeteyi almaz, onunla da konuşmazdım. ama hayat boyu böyle "temkinli", daha doğrusu korkak yaşayarak ne kazanmıştım ki? hiçbir şey. kaybedecek hiçbir şeyim de yoktu.
uzattığı peçeteyi alırken, "iyi mi görünüyorum sizce?" diye sordum.
hafifçe güldü.
"kalbinizi kıran bir erkek mi?"
"bilemediniz. o kadar basit dertlerim yok."
"ama başka bir şeye üzülmek için fazla... güzelsiniz."
eski irem olsa, adamın ona sarkıntılık edeceği, peşini bırakmayacağı, hatta tecavüz edeceği gibi teorilerde bulunup yabani gibi kaçardı. ama ben eski irem olmak istemiyordum artık. kendimden de, yaşadığım hayattan da nefret ediyordum. hem yetişkin bir kadındım artık, erkeklerden korkan, eve erkek misafir gelince odasına saklanan o küçük kız çocuğu değil.
"güzellik... bazıları için önemli olan tek şey bu, değil mi?"
"oturabilir miyim?"
onaylarcasına kafamı salladım.
"güzellik önemlidir. ama daha önemli şeyler de vardır. insanın gözlerinin içi boş ve manasız baktığı sürece, ne kadar güzel olursa olsun fayda etmez. sadece çok az kişide vardır o mana." bunu söylerken gözlerimin içine bakmıştı.
"insanlar nasıl olursa olsun, hayatın boş ve manasız olduğu kesin."
"hayatın anlamını... ancak deneyerek, deneyimleyerek bulabilirsiniz."
"neyi deneyeceğim ki? çok gezen mi bilir çok okuyan mı diye bir laf vardı. o kadar çok okudum ki, her şeyin sırrını çözmüş gibi hissediyorum. hepsi boş geliyor."
"işte bu çok okuyanların düştüğü en büyük yanılgıdır. deneyimleri başkalarından dinleyerek, kendileri yaşamış gibi olduklarını sanırlar. böylece deneyimden kaçarlar ve boş ve anlamsız olarak tanımladıkları bir hayat yaşarlar."
ona baktım. "haklı olabilirsiniz."
tren gelirken, cebinden çıkarttığı kağıda bir şeyler karaladığını gördüm. kaşlarım çatıldı. kalkarken kağıdı kucağıma bıraktı.
"dışardan izlemeyi bırakıp, deneyim yaşamak isterseniz beni arayın."
o hızla trene binip uzaklaşırken, elimdeki kağıda baktım.
Serhan Yıldırım
0534 852 50 93
manyas mahallesi, begonvil sokak no 4sadece telefonunu değil, adresini de yazmıştı. muhtemelen sapığın tekiydi. ama konuştukları hiç de mantıksız değildi... ama bunları her kadına söylüyor olmalıydı. ayağa kalktım ve kağıdı bir iki adım uzaklıktaki çöpe attım.
bir sonraki metro gelirken, koştum ve çöpten kağıdı geri aldım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
güvenli tehlike (dddy issues)
ChickLit"iyi misiniz, küçük hanım?" önce görüş alanıma giren peçeteye, sonra da elin sahibine baktım. 40'lı yaşlarında, saçlarının önü ve sakalları hafif kırlaşmış, yakışıklı bir adam duruyordu karşımda. normalde olsa peçeteyi almaz, onunla da konuşmazdım...