talay.
talay.
talay.zihnimi meşgul eden tek isim.
o gün arabaya binip gittiğinde kalbim ritmini değiştirmiş ve zihnimin ipleri kopmuştu sanki. neden yol boyu yürüyüp beni bırakmıştı? bu soru aklımdaydı hep.
üstünden üç gün geçmişti artık boşvermem gerekiyordu ama olmuyordu. aklımda ki sorulara cevap bulmam lazımdı. o adamı bulmam lazımdı.
tehlikeli biri olduğunu düşünmek istemiyordum.
belki de sadece yardım etmek istemişti. kimse kimseye bu devirde boş yere böyle bir yardımda bulunmazdı.
çıkarı neydi ki? ama çok nazikti. davranışları, konuşması kötü niyetli değildi.
hızla ayaklandım. düşüncelerimi susturmamın tek yolu bir şeyler yapmaktı.
mutfağa adımladım. gerekli olan pasta malzemelerini çıkartıp pasta yapmaya koyuldum.
eskileri hatırlatan şeyler her ne kadar acı da verse yapıldığında iyi geliyordu insana. oturup dışarıyı izlemek kadar basit bir eylem bile geçmişi hatırlatıp göz yaşlarına boğar mıydı insanı? bazen oluyordu öyle şeyler. sana zarar veren bir şeyi yapmak huzura boğar mıydı insanı? bazen oluyordu öyle şeyler.
pasta bittiğinde güzelce bir kaba koyup poşete yerleştirdim.
odaya gidip atleti çıkardım ve pembe tişörtü başımdan geçirdim. altıma geniş kot pantolonu geçirdiğimde hazırdım.
gerekli olan şeyleri alarak mutfağa adımladım en son pastayı da alıp dış kapıya ilerledim.
cafeye gidecektim. onlar yaptığım pastalara bayılırlardı.
zaten başka yiyecek kimsede yoktu. tadın bakmak isterdim ama şekerli şeyler yiyemiyordum. kusmak zorunda kalıyordum yoksa. bu eskiden kalma bi travmaydı bende ya da sadece benim kafada kurmam...
bugün güneşli olması beni mutlu etmişti. geçen ki gibi yağmura tutulmak istemezdim. bu sefer şemsiye tutan kimse de olmazdı.
talay... gerçekten aklımı kurcalıyordu.
cafeye vardığımda hemen arka tarafa geçip selen ve serhat ile selamlaştım. elimdeki pastayı gördüklerinde gülerek selene uzattım.
"size getirdim."
serhat omzuma atıldı. "sen harika bi detaysın." diyerek yağcılık yapmaya başladığında sırıttım.
"ya ne demezsin. yardım edilecek bir şey yoksa-" selen sözümü kesti.
"yok yok. masa on yedi boş, hadi git işlerini hallet."
gözlerimi içeriye çevirdim. "o zaman size kolay gelsin." diyerek masaya yerleştim. çantadan tableti çıkardım ve önüme koydum.
çalışmaya kendimi kaptırdığım vakit o sesi duydum.
sert ve bi o kadar nazik. ikisi bir arada nasıl olabiliyordu bende bilmiyordum inanın.sipariş veriyordu. garson gittiğinde benim orada olduğumu biliyormuş gibi kafasını bana çevirdi.
gözlerimi ondan ayıramadım.
selam verir gibi kafasını eğdiğinde etkilenmemek elde değildi.
o benden yaşça büyüktü.
kafamı eğerek bende selamına karşılık verdim ve önüme döndüm. heyecanlanmıştım.
yaptığım pasta aklıma geldiğinde ona ikram edebileceğimi düşündüm. teşekkür mahiyetinde olabilirdi.
selene gelmesi için el ettiğimde yanıma adımladı. tatlı gülümsemesiyle "buyrun zerda hanım?" dediğinde sırıttım.
gözlerim masa 11'e giderken "masa 11 de oturan adamı gördün mü? benim yaptığım pastadan ikram edebilir misin?"diye mırıldandım.
kafasını onun olduğu tarafa çevirdi. tekrar hana döndüğünde sırıtıyordu. aklından neler geçtiğini tahmin edebiliyordum. "sonra." dediğimde israr eden bakışlarını gördüm.
"ya selen." diye mırın kırın
ettiğimde kabullenerek yanımdan uzaklaştı.giderken uzaktan öpücük atmayı da ihmal etmemişti.
gözlerim tekrar ona kaydığında önünde ki bilgisayara odaklandığını farkettim. acaba işi neydi?
selen elinde pasta ile ona yaklaştığında nefesim hızlandı. ne tepki verecekti acaba?
selen, pastayı talay'ın önüne koyup ona bir şeyler söylediğinde -duymamı istemiyormuş gibi sessizdi- onun karşılık teşekkür ettiğini duydum. bakışları bana döndüğünde gözlerimi kaçırmadan yapamadım.
acaba pastayı yiyecek miydi?
rahatsız etmemek için bakmak istemedim ama merak beni ele geçirmeye başlamıştı.
bir süre geçmişti. gözüm yarı zamanlı onun olduğu taraftaydı, merakıma yenik düştüğüm için bakmıştım ve pastayı yarıladığını gördüğümde mutlu olmuştum.
kısa bir süre sonra bir adam karşısında dikildiğinde gözlerim ona kaydı. tekrar altaya baktığımda gözleri bendeydi. bu kalbimi hızlandırmamış resmen duraklatmıştı.
kaşları çatılırken yavaşça ayaklandı.
bakışlarım istemsiz önünde yarım kalmış pastaya düştü. tekrar ona döndüğümde bakışları pastadaydı.
hızla takım elbiseli adama dönüp kulağına bir şeyler dediğinde adam onu onaylayarak cafeden uzaklaştı.
geri masaya oturduğunda ve pastayı önüne çektiğinde şaşırmıştım.
sırf pastayı bitirmek için geri mi oturmuştu? yoksa ben yine kafada mı kuruyordum?