minik öpücükler

210 28 25
                                    

Tam olarak iki hafta geçti aradan. Koskocaman on beş gün. Hislerimle boğuşmayı asla bırakamadığım, Jaemin'le düzenli olarak konuşmaya başlamadan önceki ikilemlerime, bir ay öncesine geri dönmüşüm gibiydi.

Jaemin'e mesaj yazacak gibi oluyordum sürekli. Onu özlediğimi, beni sevmese bile arkadaş olarak da onunla konuşmaya devam etmek istediğimi, gururumu ayaklar altına alıp ezebileceğimi söylemek istiyordum ona. Ama yapmadım. Yapamadım. Yine uzaktan izlemeye devam ettim. Eskisinden daha fazla isteyerek, arzu ederek ama yine de gözlerimin onu daha az bulmasını sağlayarak.

Artık gittiği her yere gitmiyordum, onu kovalamıyordum. İstiyordum ama yapmıyordum. Jaemin'in benden kaçtığı gibi şimdi de ben ondan kaçıyordum. Ama görünce de gözlerimi üzerinden asla alamıyordum.

Parlıyordu Jaemin. Güneş gibi, yıldızlar gibi, ay gibi parıldıyordu. O gülünce istemsizce benim de dudağımın kenarı kıvrılıyordu bir şekilde. Onu üzgünken görünce ben de üzülüyordum. O ne yaşıyorsa aynısını uzakta olmama rağmen ben de yaşıyordum. Onun duygularını ben de kalbimin derinliklerinde hissediyordum ama o benim gibi miydi orası hep ucu açık bir soru olarak kalıyordu zihnimde.

Bana karşı hissettiği şeylerin olduğunu söylemişti. Biliyordum. Benden hoşlandığını, beni en başından beri Jaemin'e çeken şeylerin aynısının onda da olduğunu biliyordum. Ancak benim aksime o, bunları kabullenemiyordu. Hem benden hem de hislerinden kaçıyordu. Aramızda hep bir belirsizlik bırakıyordu.

Ben ona her sabah "Günaydın" yazdığımda da her gece "İyi geceler" yazdığımda da cevap veriyordu. Benimle sanki senelerdir tanışıyormuşuz gibi konuşuyordu. Ama ona "Seni seviyorum" dediğimde yine benden kaçıyordu. Uzaklaşıyordu. Hiçbir şey söylemiyor sadece teşekkür ediyordu.

Bir ay boyunca bıkmadan hep Jaemin'i kovalamaya devam ettim. Mesajlaşırken söylediklerimi yüzüne söylemek istedim. Ona onu sevdiğimi söylediğimde gözlerinin parıldayıp parıldamadığını, yüzünde ufak da olsa bir tebessüm oluşup oluşmadığını görmek istedim. Kendi hislerimden emin olma aşamasını çoktan geçmiştim şimdi ise onun hislerinden emin olmak istiyordum ama Jaemin her zamanki gibi kaçıyordu. Ne kendisi kabullenebiliyordu ne de benim anlamama izin veriyordu. Gidip numaramı bile bulmuştu bir şekilde ve ben bunu öğrenmiştim ama şimdiye kadar bir kez bile aramamıştı beni dediğinin aksine.

Ben de insandım. Hislerim vardı, duygularım vardı. Üzülebiliyordum, ağlayabiliyordum, benim de kalbim yaşadığım şeylere bağlı olarak tepkiler gösteriyordu. Yorulabiliyordum ben de.

Yorulmuştum. Hislerime karşılık alamamaktan, belirsizlikten, elimin bir tutulup bir itilmesinden yorulmuştum ve en sonunda da vazgeçmiştim. Ya da vazgeçtiğimi sanıyordum. Kendimi kandırıyordum. Yine oturmuş Jaemin'i izliyordum ve o kafasını kollarına gömmüş ağlarken ben onun peşinden koşmayacağıma dair kendime verdiğim bütün sözlerimi unutuyordum. Aşkım için gururumdan vazgeçiyordum.

Kantindeydik. Ben arkadaşlarımla kantinin en ucundaki masalarından birine oturup yemeğimi yiyordum. Daha sonra Jaemin de girmişti içeriye arkadaşlarıyla. Oldukça dalgın bir şekilde yemeğini almış ve bana uzak, yine benim onu net bir şekilde görebileceğim ama onun beni fark etmeyeceğini düşündüğüm bir yere oturmuştu. Bunu bilerek yapmadığına emindim. Muhtemelen ben onu görmek için fırsat kollamayı henüz bırakamadığım için o hangi konumda olursa olsun ben onu net bir şekilde görebiliyordum işte.

Dedim ya, artık Jaemin'i kovalamayı bırakmıştım ama onu görünce de gözlerimi üzerinden alamıyordum. Yine engel olamadım kendime. Zorla yemeye çalıştığım yemeğimi bırakmış, zaten bir iki kelime dışında hiçbir sohbetlerine katılmadığım arkadaşlarımdan tamamen soyutlanmış, kollarımı göğsümde birleştirip arkama yaslanmış ve yine aşık olduğum bedene gözlerimi kilitlemiştim.

cat boy | nomin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin