aşk tesadüfleri sever

220 25 22
                                    

Hayat sürprizleri severdi. İyi veya kötü de olsa monoton ilerleyen günlerimize biraz hareket katıyordu bu sürprizler. On sekiz senelik yaşamımda öğrendiğim en iyi şey buydu bana göre. Sırf bunun bilincinde olduğumdan başıma kötü bir şey bile gelse hep "Hayatın bana ufak bir sürprizi" der ve hiçbir şeyi gereğinden fazla büyütmemeye çalışırdım.

Hayatımda işler hep ters ilerlerdi. Yaşadığım kötü şeyler beni artık şaşırtmıyordu. Hepsini zihnimin veya kalbimin derinliklerine atıyordum. Başkalarını bırakın kendimle bile paylaşmıyordum yaşadığım şeyleri, bende bıraktıkları hasarları. Hep her şey yolundaymış gibi davranıyordum ve sanırım kendimi bile bu yalanlara inandırmaya başlamıştım.

Ancak bu sefer hayatın benimle olan planları değişmiş, bana acımış ve bu sefer beni iyi bir sürprizle karşılamak istemiş gibiydi. Monoton ilerleyen günlerime hareket katabilmek için bana adeta cennetten bir hediye göndermiş gibiydi. Öyle ki hediyemi aldığımı ilk hissettiğim anda düşündüğüm tek şey cennetin ölmeden de görülebiliyor olduğuydu. Cennet Jaemin'in koyu mavi saç tutamlarında, güzel gülüşünde, kediyi andıran güzel yüzünde saklıydı sanki. Cennet Na Jaemin'in ta kendisiydi.

Hayatın sürprizleri sevdiğini bildiğim gibi aşkın da tesadüfleri sevdiğini biliyordum. Daha önce hiç aşık olmamış olsam da buna adım gibi emindim. Ancak ilk görüşte aşk denilen şey bana hayatım boyunca hep saçma bir şey olarak geliyordu. Sadece kitaplarda ya da filmlerde olduğunu düşünüyordum. Ta ki Jaemin'i görene kadar.

Onu ilk gördüğüm andan beri içimde bir şeylerin kıpır kıpır olduğunu biliyordum. Bunu hissedebiliyordum. Garipti ama aynı zamanda gereğinden fazla da gerçek hissettiriyordu. Ne ara olduğunu anlamasam da bir şeyler olmuştu işte. Hayat bana en güzel hediyeyi sunmuştu. Bunca senenin acısını bu güzel sürprizle çıkartıyordu sanki ve ben dönüp dönüp sürekli "İşte buna değdi Jeno." diyordum kendi kendime. Onu gördüğüm andan itibaren çektiğim tüm acılarım, kalbimin derinliklerine gömdüğüm her şey bir anda küle dönmüştü. Belki ona sahip olamayacaktım. Belki son birkaç haftadır yaptığım gibi onu hep uzaktan izleyecektim ama onu görebilmek, tam olarak bir konuşma sayılmasa bile onunla mesajlaşabilme şerefine nail olmak bile oldukça önemli şeylerdi benim için. Çünkü dediğim gibi ben iyi şeylere pek alışık değildim. Azla yetinmeyi bilirdim.

Ben bütün hayatım boyunca hep başkalarının aşkını izlemiş, onların sevgilerine şahit olmaktan başka bir şey yapamamıştım. Aşk denilen şey benim için hayattaki en önemli şeylerden biriydi fakat bu konuda tam olarak bir umutsuz vakaydım. Birkaç kez birileriyle konuşmayı denemiştim fakat kimseyle sevgili olmamıştım ve en uzun flört sürem ise zihnim beni yanıltmıyorsa iki haftayla sınırlıydı. Konuştuğum kişiler de çoğunlukla sıralarına instagramımı yazdığım kızlardı. Görünüşlerini beğenirdim ve arkadaşlarımın da verdiği gazlarla ufak bir adım atmak için böyle bir girişimde bulunurdum. Bu girişimin saçma olduğunun farkına varıp buna son vermem gerektiğine karar vermem de pek uzun sürmemişti. Arkadaşlarım benden umudu kesmişlerdi ben de artık kimseye adım atmak istemiyordum. Ta ki o kedili, pembe kalemliği görene kadar.

Akıllı tahtamız ansızın bozulmuştu o gün ve ders işleyebilmek için karşı sınıfa geçmek zorunda kalmıştık. İlk başta sanki buna çok gerek var mıydı diye düşünüp içimden sövsem de oturduğum sıradaki kalemlik aşırı hoşuma gitmişti ve ettiğim tüm küfürleri geri almıştım. Sadece bu kalemlik ve sıranın üstündeki güzel kedi çizimleri kime aitse o kişiyle tanışmak istiyordum. Bu yüzden de sıraya kendi instagramımı yazmıştım ve bir kez daha anlamıştım ki aşk gerçekten de tesadüfleri seviyordu.

Bir haftalık bekleyişin sonunda kimseden herhangi bir mesaj alamayınca bu sefer kendim o kişiye yazmaya karar vermiştim. Üstün dedektiflik yeteneklerimle (sınıftaki bir iki kişiye sorarak) kalemliğin sahibinin instagramını almayı başarmıştım.

cat boy | nomin.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin