Merhaba arkadaşlar💕 bu sefer tam farklı bir hikayeyle karşınızdayım. Umarım beğenirsiniz.
Medya: Zaria
Sabah telefonun sesiyle gözlerimi zar zor açtım. Elimi komidinin üstünde gezdirerek telefonu aradım ve nihayet bulup kulağıma götürdüm. Kimin aradığına bakmamıştım.
"Zaria! Nerdesin sen? Kaç saattir arıyorum seni manşetleri gördün mü?" Diye tiz sesiyle bağırdı Fulya. "Kaç saattir arıyorum derken? Bu telefon daha yeni çalmadı mı ya?" Diyerek telefonu baktım.
"Ne diyorsun Fulya? Zaten başım patlıyor, bağırma bide" dedim çemkirerek.
"Patlar tabi dün gece ortalığı dağıtdın ve bütün manşetler seni yazıyor" yüz üstü uzandığım yerden pozisyonumu değiştirip sırtüstü uzandım.
"Eeee? Bunun için mi beni uykumdan uyandırdın?" Dedim gamsızca. Sanki ilk defa manşetlere çıkıyordum. Koskoca Zaria Soykandın ben, magazin beni çok severdi.
"Gir oku haberini anlarsın belki ne demek istediğimi sonrada hemen okula gel!" dedi ve kapattı telefonu. Şaşkınca telefona baka kaldım o az önce bana emir mi vermişti? Neyse bunun hesabını sonra soracaktım. Dediği gibi telefondan magazin haberlerine girdim ve yine ne yapmışım okumaya başladım.
"Sosyetik güzelim olaylı gecesi" başlıklı bir haberdi. Zaten olaysızımı var?
"Sosyetenin en ünlü isimlerinden Ahmet Soykanın kızı Zaria Soykan dün katıldığı bir davette içkisini fazla kaçırınca ortalığı bir birine kattı. Bar taburesine çıkıp soyunmaya çalışan genç kızı arkadaşları zor tuttu" bir kaçta rezil fotom vardı. Ne var bunda ya? Alt tarafı biraz dağıtmışım. İlk değil ki. Neyse babama söylerim siler bu haberi, telefonu atıp tekrar kafamı yastığa gömdüm, bir kaç saniye durdum öyle ama olmadı uykum kaçmıştı bir kere uyuyamazdım. Yatağımdan çıktım ve duşa girdim. Güzelce duşumu aldıktan sonra odamın içindeki odamla aynı büyüklükte olan giyinme odama girdim ve üstüne bir şeyler aldım. Dantelden oluşan iddialı bir kombin yaptım ve aynanın karşısına geçtim.Real life Barbie gibiydim. Evet hiç mütevazi olmayacağım. Fazla güzelim, kusursuz bir vücudum ve bebek gibi bir yüzüm vardı. Sarı saçlarım mavi gözlerimle bu alemin en güzel kızıydım. Bir kaç ufak estetik işlemim vardı kabul ama büyük operasyonlar değildiler. Ufak tefek dokunuşlardı hepsi. Kocaman göğüslerin, ki haddinden fazla büyükler ve ince belim, büyük popomla tam 90 60 90 denilen o orantı benim vücudum oluyordu. Kendimi beğeniyordum bu olağan üstü bir şey değildi. Bazılarına göre şımarığın tekiydim bazılarına göreyse tam bir icon. İnsanların yaşadığım hayata ve güzelliğime hayran olmaları beni fazlasıyla tatmin ediyordu. Lüks ve zenginlik içinde doğup büyümüştüm hayatım bunlardan ibaretti. Aksi hayatı bilmiyordum bilmekte istemiyordum zaten. Ben bir şey istersem o benim olur, başka ihtimal yoktu!
Odamdan çıkıp kocaman merdivenlerden aşağı indiğimde annemle babam kahvaltı masasında oturmuş yemeklerini yerken sohbet ediyordular. Aşk evliliği yapmıştılar ve yıllardır bu aşkı ilk günkü gibi taze saklıyordular. Yanlarına varıp büyük bir neşeyle
"Günaydınn" dedim. Annem güler yüzle
"Günaydın bebeğim" desede babam kızgınca yüzüme bakıyordu. Anlaşılan manşetleri görmüştü
"Babacığım sanada günaydın" dedim şirinlik yaparak ve yanağından bir öpücük kondurdum. Babam masanın başında otururken annemde sağında oturuyordu bende babanın soluna geçtim ve oturdum
"Hiç şirinlik yapma küçük hanım bütün haber sayfalarında fotoğrafların var" dedi sitemle
"Ama dünyaya bir kere geliyoruz babacığım şöyle gönlümüzce bir eğlenmeyelim mi?" Dedim yalandan mağdur edebiyatı yaparak
"Hah prensesimizin derdine bak. Bar taburesine çıkmayınca eğlenemiyor musun kızım sen?"
"Eğleniyorum ama orda bir başka eğleniyorum" annem gözlerini belertiyordu "sus" diyerek babamsa inanmazca bana bakıyordu
"Şuna bak özür dileyeceğine bide dalga geçiyor" dedi anneme sitemle
"Ya tamam özür dilerim aşkım benim, söz bir daha olmayacak" dedim ayağa kalkıp babamın boynuna kollarımı dolayarak. Babam tabikide bana dayanamadı ve hemen yumuşadı
"Sileceksin değil mi haberleri?" Dedim tekrar yerine geçerek
"Tabikide sileceğim bu kaçıncı vukuat saymadım ama..." desede beni affetmişti zaten dayanamazdı bana. Aile açısından çok şanslıydım, ben bir çok konuda çok şanslıydım hayatta nerdeyse her konuda şanslıydım.
"Begümün evlenme kararı çıkmış" dedi annem bana bakarak. İşte şanssız olduğum konuya giriyorum hazırsanız. Bu kadar zenginlik ve lüks içinde yaşamanın en kötü yanından bahsedeceğim şimdi size. Bizim aile ve diğer 10 yadaki 15 bilmiyorum neyse 10-15 aileden oluşan bir örgüt vardı. Tahmin edersiniz ki bu pek masum bir örgüt değildi. Nerdeyse dünyayı bile yönetecek güçte olan bu örgütün bir üyesiydik. Ve bu ailelerin hepsi ülkede çapında zengindiler. İçeriğini çok bilmemekle birlikte çok ilgilenmiyorum da ama bildiğim ve maalesef beni ilgilendiren konuysa bu aileler yaşı geldiğinde sadece yine bu örgütten olan kişilerle evlene bilirlerdi. Yani ben birgün evlenmek istesem asla başkasıyla evlenemezdim. Annemin bahsettiği "Begümün evlenme kararı çıkmış"cümleside bu yüzden bu kadar garipti. Sanki kızın tayini çıkmış gibi bahsettiği şey burada normal karşılanıyordu maalesef ve itiraz hakkı yoktu. Daha en kötü kısıma gelmedik. En kötüsüyse ailelerim hepsi çocuklarını nerdeyse evlendirdiler. Sadece ben, Begüm ve Kılaçların oğlu Mert birde Yılmazların oğlu Emre kalmıştı. İkiside bir birinden salak ve beyinsizdiler üstelik iki yakın arkadaştılar. Bazen ikisinin tek beyni olduğunu ve sırayla kullandıklarını düşünüyorum. Görüp göre bileceğim en salak ve tipsiz tiplerdi. İkisinden biriyle evlenmek midemi bulandırıyordu. Begüm'e acıdım desen yalan olmazdı ama benim durumda ondan aşağı değildi. O kiminle evlense diğeri maalesef bana kalıyordu. Benim yaşım küçük olduğu için henüz bulaşmıyordular. 25 yaşına kadar evlilik konusu açılmıyordu ondan sonrada kapanmıyordu. Neyseki bu konuda babama güveniyordum. Beni istemediğim bir şeye zorlamazdı, zaten yani İnşallah o salaklar o vakite kadar birini bulup kaçardılar çünkü hayatta onlardan biriyle evlenmezdim. Bu mükemmel fizik ve güzelliği haketmiyordular. Sadece 2 yıl önce yine bu örgütten olan ve yine bu örgütten biriyle evlenmek zorunda olan Kayayla düşüne bilirdim ama o zamanlar yaşım çok küçük olduğu için konusu bile açılmamıştı. Meraklı gözlerimi anneme çevirdim
"Yaaa kiminle? Hangi salakla?" Dedim Mert ve Emre'yi kastederek. Babamsa bana kızgınca baktı
"O nasıl laf öyle?"
"Yalan mı baba ya onlardan mafya falan olmaz. Dosta korku düşmana güven saçıyorlar ben bile daha mafyayım" dedim sırtımı koltuğa yaslayarak.
"Unutma küçük hanım bir gün onlardan biriyle evlenebilirsin"
"Ay Allah korusun" dedim tiksinerek
"Eeee sahi Begüm kiminle evlenecek. Hiç sevmem ama acıdım kıza" dedim önümdeki portakal suyumdan içerek
"Hiç biriyle" dedi babam gayet net bir şekilde, kaşlarımı çatarak
"Nasıl yani? Başkasıyla evlenene bilir mi?" Dedim şaşkınca
"Hayır. Begüm bu camiadan biriyle evlenecek ama Mert ve Emre değil. Selim Hatemoğlunun oğluyla" deyince ağzım açık babama baktım.
"Ne? Selim amcanın oğlumu varmış?" Dedim şaşkınlıkla
"Evet uzun hikaye ama yıllardır hem Selimden hemdeki bu alemden uzaktı. Aslında uzak değildi ama bizden değildi işte. Kendi tezgahı vardı. Şimdi bizimle olmak istiyor e bunun içinde Begüm'le evlenmesi gerek" diye açıklama yaptı babam. Kafam karışmıştı Selim amcayı tanırdım ve severdim. Gayet karizmatik ve yaşına göre çok yakışıklı bir adamdı. Ama çocuğu yoktu diye biliyordum. Hatemoğlu ailesi bu örgütün başıydı. Selim amcanın babası Mümtaz Hatemoğlu her şeyin ve her kesin sahibiydi bir nevi. Bende yıllardır böyle bir aile nasıl varissiz olur diyordum, değilmiş. Bir oğlu varmış ama çocukluğumdan beri hayatımda olmalarına rağmen ilk defa duyuyorum bu haberi. Neyse bana ne canım çokta umrumdaydı. Şu an düşünmek istediğim tek şey yarınki doğum günümdü. 19 yaşına basacaktım. Kendime her zamanki gibi bir sonraki doğum günüme kadar her kesin dilinde olacak bir parti düzenlemek istiyordum. Her kesin dilinde olan ve sadece ultra zenginlerin gire bildiği harika bir gece kulübü vardı. Ülkenin bir çoğu yerinde en meşhuruydu. Ünlüler ve sosyal medya fenomenleri bile zar zor giriyordu mekana. Bense şanıma yakışır bir şekilde olması için mekanı yarın akşam için kapattırdım ve sadece kendi arkadaş grubumdan insanları çağırdım. Öyle bir mekanı kendim için kapattırmam her kesin dilinde şimdiden dolanmaya başlamıştı bile, milletin zorla girdiği mekanı Zaria Soykan kapattırmıştı.
"Neyse muhabbetinize doyum olmaz ama benim artık okula gitmem lazım canım ailem" dedim ve ayağa kalkıp ikisininde yanaklarından öpüp çıktım evden. Gözlüklerimi takıp sanki podyumda yürüyormuş gibi aşırı havalı bir şekilde tonlarla korumanın olduğu evin önünde korumanın kapısını açtığı arabama bindim. 18ci yaş günü hediyemdi bu araba. Benim güzel kızım, arabamla aşk yaşıyordum. Kırmızı son model ve tabiki en baharlısı olan jeepimi çalıştırdım. Ben pembe istemiştim ama babam evimin önünde pembe araba durmasına izin veremem diyerek kırmızısını almıştı. Ben arabamı sürerken arkada koruma dolu başka bir arabada beni takip ediyordu. Aslında ilk başta saçma geliyordu hatta babama gelmemelerinide söylemiştim ama sonra çok havalı göründüğüne karar verip karışmadım. Okula vardığımda yine büyük bir havayla ve kıskançlık ve hayran dolu bakışlar eşliğinde okula girdim. Hemen Fulya'yla karşılaştım. Tek arkadaşımdı. Çevrem genişti ama hepsiyle samimi değildim tabiki. İnsanlarla çok samimi olmayı sevmiyorum pek ama Fulya başkaydı.
"Hadi derse vakit kaybetmeyelim" dedi telaşla. Evet Fulya saçma bir şekilde fazla ders bağımlısıydı benden çok farkı yoktu, dışarıdan bizi gören bunlar kitap yüzü açmaz derlerdi, ki benim hakkımda haklıydılar ama Fulya tam bir "inek öğrenciydi" benim anlamadığım hem bakımını hem eğitimini hemde özel hayatını nasıl bu kadar orantılı tuta biliyordu ve hepsine yetişe biliyordu? Ben ders çalıştığım zamanlar makyaj yapmaya bile zar zor yetişiyordum. Günlük cilt bakımından bahsetmiyorum bile.
"Dur bir dakika ya hangi derse giriyorum?" Bana gözlerini süzerek baktı
"Mehmet hocanın dersine biliyorsun geç kalmayı affetmez" dedi
"Çokta umrumdaydı zaten" dedim telefonumu çıkarıp twitterde hakkımda yazanları okuyarak. Babam birazdan silecekti haberleri ona kadar bir kaç yorum okuyayım bari. Genellikle pek iyi yorumlar yoktu tabi.
"Benim umrumda" diye çemkirdi Fulya.
Derse girdiğimizden beri full dikkat hocayı dinleyen Fulya'nın aksine ben yine telefonumda kurcalanıyordum.
"Fulya akşam bize gelsene. Hem yarında birlikte hazırlanıp çıkarız" gözünü tahtadan ayırmayan canım arkadaşım beni geçiştirerek
"Olur gelirim" dedi. Bense gözlerini süzerek tekrar telefonuma döndüm. O sırada babamdan bir mesaj geldi
"Güzelim, dersten sonra eve gel, önemli bir şey konuşacağım" kaşlarımı çatarak baktım ekrana benim dersten sonra spam vardı. Önce ufladım ama sonra yardımcıma spa salonumu arayıp eve çağırmasını söyledim.
"Tamam babacığım, evde görüşürüz" mesajı atıp hiç bir şey anlamadığım derse odaklandım. Allahtan son dakikalarıydı ve ders bitmişti. Sonraki dersleride zar zor yola verip çıktık üniversiteden. Fulya kendi arabasına yönelirken bende kızıma doğru gidiyordum.
"Eeee spaya mı, alışverişe mi?" Diye sordu Fulya gözlüklerini takarak
"Ay bana sana söylemeyi unuttum. Babam aradı önemli bir şey konuşacakmış yani eve" deyince ufladı Fulya
"Ne yapacağız büyütün gün evde?" Dedi sıkıntıyla
"Merak etme spa salonuna haber gönderdim onlar gelecek"
"İyi bari, baban ne konuşacakmış?"
"Gidip göreceğiz" dedim ve arabaya bindim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaria
Teen Fiction"Biliyor musun bugün benim için dünyadaki en değerli insanın doğum günü" dedim karşımdaki adını bile bilmediğim adama, adamsa bana tahammülü kalmamışcasına derin bir nefes aldı. Evet, şu an dünya üzerinde benden hazzetmeyen tek insan olabilirdi gene...