bir

490 28 95
                                    

"Hey, Minho! Yakala!"

Ona dönmedim bile, fırlattığı su şişesini sol elimle tutup sıktım. Mavi kapağı sertçe açıp yere döktüğüm suyu umursamadan ağzıma götürdüm. Aç gözlü büyük yudumlar mideme aktığında ancak nefeslendim.

"Sen ne arıyorsun burada?"

Elimin tersiyle çenemdeki ıslaklığı sildim. "Burada olmamda bir sorun mu var?" diye söylendim.

Birkaç geniş adımla yaklaştı, atlayarak yukarı çıktı. Emniyet lastiklerini çekip geçebileceği kadar bir aralık bırakarak ringe girdi. Hiç çekinmeden, tavrımı ölçmeye çalışan, meraklı bakışlarını gezdirdi yüzümde. Ben de aynı süre boyunca gözlerimi ondan çekmedim.

Etrafımda yarım bir tur atmaya başladı. Önümdeki kum torbasının hemen arkasında durdu ve nedense onu sertçe bana doğru itti.

"Ne bu şimdi?"

Omuz silkti. "Sinirini benden değil bundan çıkar."

Alay kattığım sesimle güldüm. Kum torbasının havada sallanmasını durdururken, "Sen gelene kadar öyle yapıyordum zaten." dedim.

"Yap hadi." dedi. Ama torbanın hemen arkasında dikilmeye devam etti.

Göz devirdim. "Sen orada dururken mi?"

Güldü. O güzel gülüşü yüzünden birkaç saniyeliğine onu affedebileceğimi düşündüm fakat bu, sandığı kadar kolay değildi. Hatasını, beni kırdığı noktayı anlaması için ona şimdilik kanmamalıydım.

"Hayır," diyerek olduğu yerden çekildi. Bana ilk öğrettiği pozisyonlardan birini alıp bu kez aramızda herhangi bir engel olmadan dikildi. "Ben burada dururken."

"Changbin."

"Ne? Torbaya gerek yok işte. Hadi, başla."

"Changbin, bak-"

Sözümü bitirmeme izin vermeyip ofladı. Çabucak yumruk yaptığı sağ eliyle sol tarafıma bir darbe atmaya hazırlandı. Lakin bunu fark etmemem imkansızdı. Öne çıkardığı omzu, gelecek atağının her zaman habercisi olurdu ve ben Changbin'i, bunca zamandır beni çalıştıran onu, herkesten iyi tanıyordum.

İlk hareketinden sendeleyerek kaçsam da devamında ona gram acıma göstermeyecektim.

"Hani formdaydın?" dedi eski duruşunu yeni kazanmış bana güler gibi.

"Özrün bu mu?"

"Dövüş Minho," dedi sertçe. Sanki karşımda birkaç ay önceki antrenörümden başkası yoktu. "Beni yenersen anlatacağım."

"Neyi," dedim ısrarla. "Neyi anlatacaksın Changbin? Her şeyin sadece dedikodu olduğunu mu?"

Cevaben omzu gerildi. Ve bu sefer ona fırsat tanımadan yana kaçtım, derhal solumdan saldırdım. Koluyla çapraz yaparak kurtulduğunda gülümsedi. Yüzümdeki siniri görüyor, buna rağmen gülüyordu. Dişlerimi birbirine geçirip bağırdım, ardından karnına yeni bir yumruk atmaya hazırlandım.

Bunu hak etmişti, hafifçe öne doğru bükülen gövdesine acısam da, bunu hak etmişti işte.

"Yeter," dedim o gülerek doğrulurken. "Dövüşmek istemiyorum." Kanıtlamak istercesine, elime sarılı beyaz şeritleri açmaya başladım ve köşeye doğru ilerledim.

Elimdeki pamuklu bezleri çıkarmaya uğraştığımdan ona bakmadım. Ancak deri ceketini çıkarıp bir kenara attığına göz ucuyla şahit olmuştum. Sağ elimin üzerindeki kırmızı noktalara kısaca sövüp şeridin ucunu dişlerimin arasına aldım, çektim. Bu arada Changbin karşıma kadar gelip dikilmeye başlamıştı.

doodle fight club - minbinjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin