dört

198 14 70
                                    

"Bu," dedi, yavaşça kaldırdı, avcunu araladı. "Bize yardımcı olacak."

Parmakları benimkilere dokundu. Ardında hafif olsa da doluluğu hissedilen şişeyi bıraktı. Kendinden emin biçimde gülümseyen suratına baktım ve kapağı açıp içindeki minik tüplere benzeyen mavi-beyaz haplardan birini tuttum.

"Evet. Antrenman için yeterli."

Heyecanlı, meraklı hatta neredeyse güvenilir tebessümüne inanmayı seçtim, dudaklarımı araladım ve hapı içeri aldım.

"Bir şey hissetmiyorum." dedim bir süre sonra. Changbin üzerine geçirmeyi reddettiği tişörtü yüzünden açıkta kalan sırtını bana çevirene kadar sessizce bekledik.

"Çünkü daha yeni başladık."

***

Soldan gelecek, diye düşündüm. Gece yarısının ay ışığı, bulduğu ufak pencerelerden salona vururken beynim son hızda çalışıyor, kaslarım yorulmak nedir bilmiyordu. Changbin benimle girdiği üçüncü rauntta dahi sanki, bilerek kaybediyordu.

Sol kolumu kırıp kaldırdım ve darbesini ön alt kolumla durdurdum.

Başarısız olan yumruğu nedeniyle atak sırasının bende olduğunu varsaymıştı, başını savunmaya aldı. Ancak ben saldırmak yerine kaldığım pozisyonda ellerimi biraz aşağı indirip Changbin'e baktım.

Zorlandığı nitekim bitkin düştüğü her halinden belli oluyordu. Sarf ettiği efora karşılık ben hiçbir sıkıntı çekmiyor gibiydim. Bunu, burnundan aşağı tek tek ter damlaları süzülen Changbin ve şimdiye dek sadece ısındığını hisseden benden çıkarabilirdim.

Kondisyonum bir anda on katına çıkmış gibiydi. Mutluluğum ise ölçülebilir düzeyde değildi.

"Haydi Changbin," dedim keyifle. "Baksana, açıkta bir sürü noktam var."

Kıvırcık ıslak saçlarının altından sırıtır gibi oldu gözleri. "Evet," dedi, soluklandı. "İnce ipte yürüyorsun."

Benzetmesi beni güldürdü. Gözlerimi ondan çekmesem de -çünkü hala birbirimizi yere serememiştik ve ani hareketlerine karşı dikkatli olmalıydım- bu kez de yeneceğimi biliyordum. İçimden gelen beklenmedik bir cesaretle kollarımı iki yana açtım, bedenimi düzledim.

"İşte."

"Pozisyon al Minho." diye homurdandı.

Güldüm. "Pozisyonum bu. Ve yine de kazanacağım," dedim. "O yüzden, haydi, saldır."

Bir an. Bir anlık göz kırpmamla oldu her şey. Changbin, tüm kibirli sözlerimi havada bırakırcasına koltukaltıma girdi ve bedenimi hafif bir tüy yumağıymış gibi çevirerek, sırtımı acımasızca mindere mıhladı.

Acıdan ziyade şaşkınlıkla inledim.

"Böyle," dedi Changbin. Sinirle soluyup yanıma çöktü. Ben kaybedişimin şokundan o ise yorgunluğundan uzanıyordu. "Böyle aptal hareketler yapmaktan vazgeç."

Kalkacak gücüm vardı fakat uzanmak istedim. Umursamadım. "Seni iki defa yendim." diye konuştum.

"Üçüncüde de yenecektin." Devam etti. "Ama rakibini küçümsersen," dedi ve yüzüme eğildi. "Güvendiğimiz her şey; puf!"

doodle fight club - minbinjinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin