Trigger warning, yaşı küçük olanlardan veya bu tarz şeyelere katlanamayacakların bu bölümü geçmesini, hatta kurguyu bırakmasını rica etmek zorundayım.
En başında uyarı vermemek tamamiyle benim hatamdı, bu yüzden buraya kadar okumasına rağmen devam edemeyecek herkesten çok özür dilerim. 😀
-Ölümün birçok çeşidi var. Bazıları için hayatın sonu, bazıları için yeni bir hayatın başlangıcıdır. Bazı insanlar yaşarken ölür, bazılarıda ölüyken yaşarlar. Ancak şüphesiz ölüm bir çok insanın en büyük sessiz korkusudur.
Kendisinin ölüp ölmeyeceği konusunu o kadar kafaya takmıştı ki, bir başkasının, hele ki annesinin kendisinden önce ölebileceği hiç aklına gelmemişti. Şimdi elinde tuttuğu kağıt parçası ve resmilerse tam tersini söylüyordu.
Hayatını hep en kötüsü bu olabilir düşüncesiyle yaşamıştı. Hastalığını idrak ettiğinde 'daha kötü olamaz' demişti, babası çocuk istismarından hapise girdiğinde 'daha kötüsü olamaz' demişti, okulda zorbalığa uğradığında 'daha kötüsü olamaz' demişti ama her zaman çok daha kötüsü olmuştu.
Hiç uğruna şükür edilebilecek şeyler yaşamamıştı, tanrı ona hiç bir zaman acımamıştı. Önce sağlığını, sonra babasını, sonra mutluluğunu, şimdi de annesini.
Bunun en somut kanıtı da, annesinin yokluğunda ödeyemediği ilaçlarının fatura kağıdıydı. Annesinin ölümünden tam yedi ay geçmişti. Jungkook her gün onu kontrol etmeye geliyor ve iyi olup olmadığını soruyordu ama her seferinde aynı enerjiksiz, ikna edici olmayan yalanı cevap olarak alıyor: "İyiyim."
Ölümü algılaması tam bir ay sürdü, zihnindeki inkar sürecinin bitmesi ise iki ay ve geriye sadece yas kalmıştı.
Zaman zaman oturup yaşamak için bir nedeni olup olmadığını sorguluyor, 'Ben ne için yaşıyorum?' ama bir yanıt asla bulamıyordu.
Bu yedi ay içerisinde bir kez intihar girişimine kalkışmıştı, ancak hemşirelere yakalanması sonucu tabi ki başarısız olmuştu. Bir daha denememesinin nedeni Jungkook'un kesik bileklerini görünce yüzünde oluşan ifadeydi. Her bu düşünce aklından geçtiğinde aklına önce Jungkook'un yüzü geliyor ve ona kendisiyle beraber bunları yaşatmaya hakkı olmadığını düşünüyordu. O günden sonra Jungkook'un Jimin'in odasına gelip kontrol etmek için yaptığı ziyaretler daha sık hale gelmişti. Özellikle geceleri geliyor ve Jiminin hâlâ hayatta olduğundan emin oluyordu.
Yine de Jimin çok kötü bir alışkanlık edinmişti. Geceleri tüm ışıklar kapatıldıktan ve kimsenin onu kontrol etmeyeceğinden emin olduktan sonra banyoya gidiyor ve tıraş olurken kullandığı jiletle kendini kesiyordu.
En başlarda acı veriyordu ama artık acısı sadece rahatlatıyordu. Tüm işi bittikten sonra önce kollarına pansuman yapıyor, sonra ise elindeki jileti tekrar küçük traş aletinin içine yerleştiriyordu. Yıllardır cebelleştiği hastalık sayesinde pansuman yapmakta eli becerikliydi.
Tak tak tak.
"Gir." dedi jimin. Tahmin ettiği gibi gelen Jungkook'tu. Elinde de daha az önce "yemeyeceğim" diye yaygara çıkararak gönderttiği yemek tepsisi vardı.
"Nasılsın Jimine?"
"İyiyim Kook."
Jungkook tepsiyi sürüklenebilir masaya koyup Jimin'in yanına, yatağa yanaştırdı. "Yine yememişsin." dedi.
"Canım istemiyor."
İçini çekip başını eğdi. Jimin'in ne kadar acı çektiğini görebiliyor ve hatta hissedebiliyordu. O da annesizdi ama Jimin'i tam olarak anlayabileceğinden şüpheliydi çünkü kendisi anne sevgisinden bihaberdi.
"Ama yemen gerekiyor Jimin, hiç değilse benim için birkaç ısırık al."
Jimin sunulan yemekten başını çevirdi. "Tokum diyorum Jungkook, zorlama."
Bu süreçte Jungkook'un gözlemleyebildiği en iyi şey Jimin'in inatçılığıydı. Bazen günlerdir yemek yemeyen Jimin'e iki lokma yedirebilmek için gözyaşlarına boğulup, gururunu ayaklar altına alıp yalvarmak zorunda kalıyordu.
"Nolur Jimin, sonra yemin ederim seni bir daha rahatsız etmeyeceğim."
"Zorlama diyorum Jungkook."
Jungkook elinde tuttuğu chopstickleri, biraz sonra tekrar şansını denemek için geri tepsiye bıraktı.
Jimin'le uğraşmak onu yormuyordu, sadece arkadaşının durumuna üzülüyordu. Son yedi ayda ona daha da bağlanmıştı. Aslında hayatında bağlı olduğu tek kişi oydu. Onu bu halde görmek onu rahatsız ediyordu.
"Bir hastane randevusuna ne dersin?" dedi Jungkook neşeli bir sesle. Ancak bir kaç saniye sonra aldığı "yorgunum" yanıtıyla omuzlarını düşürdü. Jimin'in yanağına bir öpücük kondurup "peki" diyerek çıktı.
Onu çok fazla zorladığında işlerin daha da kötüye gittiğini deneyimlemişti, bu yüzden artık onu çok fazla zorlamamaya özen gösteriyordu. Jimin gibi o da zamana bırakmıştı her şeyi.
"Bay Jeon." dedi odasına girdiğinde onu karşılayan doktor. "Nasılsınız?"
"İyiyim bay Kim."dedi sanki az önce canı sıkılmamış gibi gülümseyerek.
"Değerleriniz hep çok düşük ama özellikle son bir aydır ciddi biz azalma var, ilaçlarınızı düzenli alıyor musunuz?"
"Evet, tabi ki." Yalan. "Hiç aksatmam." Daha çok yalan.
"Bay Jeon, durumunuz ciddi ve kendinize daha iyi bakmanız gerekiyor. Kötü şeylerden uzak durun. Hastalığınız 4. evrede, büyük bir hayati risk." Derin bir nefes aldı. "Daha fazla ilaç kullanmanız gerekiyor. İlaçlar yarın getirilecek. Şimdi size iyi günler diliyorum."
Doktor Kim odadan çıkarken Jungkook onu izledi. İlaçlarını hiçbir zaman düzenli almamıştı ve Jimin'e daha iyi bakabilmek için son birkaç aydır tamamen almayı bırakmıştı. İlaçlar enerjisini alıp onu akşama kadar uyutuyordu ama Jimin'e enerji vermek istiyorsa dinç ve enerjik olması gerekiyordu. Sağlığı Jimin için feda edebileceği bir şeydi.
"Senin için Jimin."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hastane | Jikook
Fanfiction"İğneden korkan o ünlü çocuk sen misin?" Trigger warning, yaşı küçük veya bu tarz şeyelere katlanamayacak kişilerin okumamasını rica ediyorum. Lütfen dikkate alın. Beğenilme arzusu ile yazılmamıştır! Ben profesyonel değilim.