episode sixteen: My Baby, Your Baby

308 21 24
                                    

Kapının çalma sesiyle oturduğum yerden zorla kalkarak üstümdeki battaniyeyle kapıya doğru ilerledim. Elimi zor da olsa kaldırıp kapının kolunu indirdim ve karşımda tam da beklediğim kişiyi gördüm. İçeri girmesi için kapıyı sonuna kadar açtım ve kafamı kapıya yasladım.

Ne kadar iyi olduğumu söylesem bile iyi olmadığımın ben de farkındaydım. Burnum hep tıkanmış, başım feci şekilde ağrıyor ve aşırı derecede titriyordum ateşim çıktığı için. Ne kadar ilaç içsem ve ateşimin düşmesi için olabildiğince vücudumu açıkta bıraksam da çok az etkisi olmuştu. Ayakta duramayacak kadar vücudum ağrıyor ve yorgundum.

İçeri girdi ve bana sarıldı. Sonra dudaklarını alnıma bastırdı ateşimi ölçmek için. Ateşimi ölçmek için olduğunu bilsem de etkilenmiştim, her hareketi kalbimde çarpıntı yapıyordı.

Dudaklarını alnımdan çekti ve "Ciddi bir şeyim yok, demiştin oysa ki?" dedi sorgular şekilde. Dudaklarımı büzdüm ve omuzlarımı silktim. Kafamı yavaşça omzuna yasladım gözlerimi kapatırken. Kafamın omzuna yaslanmasıyla birlikte kollarını kalçamın altından geçirdi ve rahatça beni kucağına aldı. "Odan nerede?" diye sordu. Zor da olsa "Koridorun sonu..." diye mırıldanıp iyice kafamı göğsüne gömdüm.

Kapının kolunu indirdi ve içeri girdi. Yavaş ve temkinli şekilde beni yatağa bıraktı ve yanıma oturdu.

"Çok fazla ateşin var. Başka neyin var?" dedi ellerimi avucunun içine alırken. Burnumu çekmeye çalıştım fakat nafileydi. "Burnum tıkalı," dedim elimi burnuma getirerek. "Başım ağrıyor, vücudum ağrıyor, üşüyorum."

Ayağa kalktı ve "Sana çorba yapacağım. İlaç içtin değil mi?" dedi. Ben de ayağa kalkarken başımı salladım. "İçtim. Mutfağın nerede olduğunu bilmiyorsun, ben de geleyim." dedim üstümdeki battaniyeyi yatağa atarken. Omuzlarımdan hafifçe bastırdı ve yatağa tekrar oturttu. "Senin gelmene gerek yok, ben bulurum." dedi. Başımı onaylamaz şekilde salladım ve tekrar ayağa kalktım. "Gelmek istiyorum." dedim. En son pes etti ve önden gitmem için yok verdi. Elini tuttum ve onu peşimden sürüklemeye başladım.

Mutfağa girdim ve sandalyelerden birisine oturdum. Ouzou da çorbayı yapmak için malzemeleri çıkarmaya başladı.

"Senin dersin ne zaman?" dedim onun hareketlerini takip ederken. "Boşver." deyip geçiştirdi fakat anlamıştım. "Benim yanıma gelmek için derse gitmedin, değil mi?" dedi dizlerimi kendime çekerken. Cevap vermedi ve işine devam etti.

"Ne zamandır böylesin? Oysa ki dün buluştuğumuzda iyiydin. " dedi aramızdaki sessizliği bozarak. Onu onaylar mırıltılar çıkardım. "Bu sabah. " dedim öksürürken.

Öksürüğümü duymuş ve bana doğru dönmüştü. "Hastaneye gitmen lazım." dedi yanımdaki sandalyeyi çekip otururken. "Çorbanı içtikten sonra gideriz." dedi gülümseyerek. Şaşırmışça "Sen de mi geleceksin?" dedim. Başını salladı. "Seni tek bırakmak istemiyorum."

Ağrıyan başıma rağmen güldüm ve işaret parmağımı alnına dayadım. "Sanırım fazla aşıksın." dedim gülmeye davam ederken. O da güldü ve oturduğu sandalyeden kalkıp hiç zorlanmadan beni kucağına aldı ve masaya oturttu. Ben masada otururken bir yandan da iki elini yanıma koymuştu. "Evet, aşığım." diyerek cevaplandırdı beni. İstemeden daha fazla güldüm ve kollarımı boynuna doladım. Ensesindeki saçları severken o da kafasını boynuma gömmüştü.

"Bazen bir takım fetişlerin olduğunu düşünüyorum." dedim kıkırdarken. Pozisyonunu hiç değişmeden "Ne gibi?" diyerek cevap verdi. Bir süre düşünür gibi yaptım ve cevap verdim. "Sürekli belime sarılıp boynumu kokluyorsun. Doğruyu söyle, fetişin mi var?" dedim ayaklarımı sallarken. Kafasını boynumdan kaldırdı ve gözlerime bakarak "Olabilir." dedi.

Kollarımı boynundan çözdüm ve işaret parmağımla kafasını hafifçe ittim. "Hastayım, fazla yaklaşma." derken. O ise istifini hiç bozmadı ve benden uzaklaşmadı. "Olsun." dedi omuzlarını silkerken. Bu sefer omuzlarından tutarak uzaklaştırdım onu kendimden ve "Ya sana da bulaşırsa?" dedim. Omuzlarını silkti ve masada duran ellerini belime getirdi. Kollarını belime sararken "Olsun," dedi. "Bana bir şey olmaz."

Ellerimle yüzümü kapattım ve "Bazen beni sanki bir bebekmişim gibi hissettiriyorsun..." dedim kızaran yüzümü kapatmaya çalışarak. Kırkırtılarını duydum bana daha sıkı sarılırken. "Bebeksin çünkü, benim bebeğim."

Bu dediğiyle filler midemde tepinmeye başladı. Gülümserken "Senin bebeğin." dedim.

Gülümsemem yavaş yavaş kıkırtıdan kahkahaya döndü. Ouzou kaşlarını çattı yalancı bir şekilde. "Bazen şizofreni olmandan korkuyorum..." dedi yüzünü buruştururken. Onun bu dediğiyle daha fazla gülmeye başlamıştım, hatta gözümden yaşlar bile gelmeye başlamıştı. Gözümden akan yaşı elimin tersiyle sildim ve "Arada bana geliyorlar." dedim kahkaham kıkırtılara dönüşürken.

Ouzou'yu omuzlarından ittim ve masadan inerek sandalyeye oturdum. "Fazla kaynattın konuyu," dedim yalancı bir şekilde kızarak. "Hadi git çorbayı yap sen."

"Hemen." dedi ve tekrar tezgahtaki işine geri döndü.

Bir süre yaptığı işleri izledim fakat gözlerim yavaş yavaş kapanıyordu. Kapandıkça açıyordum ama tekrar ve tekrar kapanıyordu. Daha fazla göz kapaklarıma söz geçiremedim ve kendimi uykunun kollarına bıraktım. En son hissettiğim şey saçlarımın arasına bırakılan öpücüktü.


cth 1k olmuuussss

hepinize coooookkk tesekkur ederimm

Close To Him, ErizouHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin