Ölüm... Herkesin yaşayacağı... Hiç kimsenin kaçamayacağı tek gerçek, ölüm. Kimin ne zaman öleceğini bilemeyiz değil mi? Peki ya katiller, kurbanlarının ne zaman öleceğini bilirler, uzun uzadıya plan yapmışlardır belki de sırf bu gün için. Öldürecekleri kişinin acı dolu çığlıklarını düşlerken uyurlar her gün. Duyacakları kan kokusunun nasıl olacağını merak ederler. Kendileri belirler bu günü, kendileri yaparlar her şeyi, başkası üstlenirse sinirlenirler, kibirlidirler yani. Birinin ölüm gününü bilerek bunun planını yaparak birinin canına son verebilmenin hazzıyla tanrıya kafa tutarlar, ona yaklaştıklarını düşünürler, tanrılaştıklarını sanarlar. Ne kadar da aptallar değil mi? Hep de kibirlerine yenik düşüp yakalanırlar...
*****
"Lütfen bırak, bırak gideyim"
"Kusura bakma canım, bugün burada ölmen gerek"
"Neden, neden yapıyorsun bunu bana, ben seni sevmiştim, güveniyordum, neden?"
"Herkese güvenmemen gerektiğini öğrenmediysen bu benim suçum değil bebeğim."
"Siz Türklerde bir söz vardı: Güvenme dostuna, saman doldurur postuna. İlk duyduğumda neden güvenmeyeyim ki sevdiklerimden başkasına mı güveneceğim diyordum ama şimdi anlıyorum."
"Biraz geç olmuş güzelim."
"Lütfen lütfen yaşamak istiyorum, ailemi bulmak istiyorum lü-"*****
"Ne olmuş?"
"Cinayet vakası Komiserim"
Yine her zamanki gibi cinayet vakası, gerçi şaşırmamam gerek öyle değil mi? Sonuçta cinayet büroda çalışan birinin bu duruma alışmış olması gerekir öyle değil mi? Özellikle 6 yıldır bu büroda çalışan bir polis buna şaşıramaz. Ben Ece, 33 yaşında bir polisim.
"Kişinin kimliğini belirlediniz mi? Cihan ve Berk Can Komiserler neredeler, hala gelmediler mi?" diye sorduğumda karşımdaki işinde muhtemelen yeni olan çocuk biraz çekindi, bir şey olmuştu belli "ne oldu?" dedim anlatmasını umarak.
"Komiserim Berk Can Başkomiserimiz kurbanın kim olduğunu görünce fenalaştı, Cihan Komiserim de onu hastaneye götürdü."
Galiba ölen kişi Berk'in bir tanıdığı, peki ya ben tanıyor muyum acaba? Aklıma gelen düşüncelerden ne kadar korksam da soğuk kanlı olmalıydım, şuan buradaki en yetkili kişi benim ve ne yapacaklarını ben onlara söyleyeceğim, elbette ki soğuk kanlı olup kimin öldüğüne bakacağım ve gerekli işlemleri başlatacağım.Cesede doğru yürürken aklımdan bir sürü isim geçiyordu. Berk 10 yıllık arkadaşımdı, evet, belki tanıdığı herkesi tanımıyordum ama tanıyor olma olasılığım hatta sevdiğim biri olma olasılığı çok yüksek. Cesedin yanına gidip yüzüne baktığımda gördüğüm bembeyaz, çilli, ruj olduğu için kırmızılığını kaybetmemiş dudaklar karşısında birkaç anı gelmişti gözüme. Kardeşim gibi sevdiğim, civcivim diye sevdiğim küçük -benden 9 yaş küçük ve 24 yaşında- olan kız şuan yerde kanlar içinde yatıyordu. Gözlerimin dolduğunu hissettim ağlayacaktım ki az önce konuştuğum çocuk bana seslendi
"Komiserim iyi misiniz?""Bulduğunuz tüm detayları yaklaşık bir saat içerisinde odamda istiyorum, gecikmesin" Zaten amacım sadece davayı almaktı. Olay yeri inceleme gerekeni yapacaktır ben Berk'in yanına gitmeliyim. Bu kız onun için çok şey ifade ediyordu. Geçmişleri çok eskiye dayanıyordu, bu şekilde onu kaybetmiş olmak onu derinden sarsmış olmalıydı. Bu kızın seveni çoktu, bu şekilde ölmesi hiç iyi olmadı. İnsanlar tarafından kalpsiz, duygusuz damgası yiyen benim bile canımı yaktı. Angel... isminin anlamını taşıyordu tam bir melekti.
Yaklaşık yarım saatte bulundukları hastaneye vardım. Cihan çıkış işlemlerini hallediyordu, Berk'in gözleri kıpkırmızı olmuştu. "Berk..." diyerek yavaşça yanaştım yanına, sesimi duyunca kahverengi gözlerini bana çevirdi. Sarılıdım ve o da karşılık verdi hastanenin koridorunda, "başımız sağ olsun" dedim ama cevap almadım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kanlı Günlük
БоевикKatiller günlük yazar mı? Neden olmasın? Ellerini kana bulamış bir şekilde yazdıkları günlükte kanlanır mı? Neden kanlanmasın? Polisler... Kurbanlar... Ve Katil... Bakalım bu hikayede kazanan kim olacak, hep iyiler kazanacak değil ya.