Bölüm 2: Ya Şimdi Ya Hiç...

11 2 0
                                    

Hayatımdaki hiç bir şey iyiye gitmezken bir de arkadaşımın vahşice öldürülmesi, hem de benim 7 yıllık polis olmama rağmen bunun yaşanması hayatın espri anlayışının ne kadar kötü olduğunu bize gösteriyor değil mi? Gerçi belki de bu onun açısından iyiydi. Ben Mete Han, 29 yaşında bir polisim.

Bugün cenazesi vardı, arkadaşımın sevgilisiydi ve benim çok iyi anlaştığım bir arkadaşımdı. Bir çok şeyi birlikte atlatmış bazı sorunları birlikte çözmüştük. Babamı terk ettiğimde o yanımda olmuştu, ölmüş annemi hatırladığımda o teselli etmişti. Bunları en güzel şekilde yapmıştı ama ben onu koruyamamıştım bile. Etrafında çok polis olduğunu bu yüzden özel korumaları varmış gibi hissetiğini söylüyordu bazen, peki o gece hepsi neredeydi? Onları suçlayamam, evet, asıl suçlamam gereken kişi benim, kendim. Belki de ben o gece beni aradığında yanına gitseydim... şuan yalnızlığımla değil onunla oturuyor olurdum, en iyi arkadaşım bana küsmemiş olurdu, yalnız olmazdım. Ama yine... yine ve yine yalnızlığımla bir başımayım, belki de bu sefer yalnızlığımın sebebi benim.

Yürüdüm. Ne kadar yürüdüğümü, nereye yürüdüğümü bilmeden sadece yürüdüm. Kendime geldiğimde gördüğüm manzara beni şaşırtmadığı kadar zaten dolu olan gözlerimi daha çok doldurdu, etraf biraz bulanıklaştıktan sonra yanaklarımdan aşağı ilerleyen yaşları hissettim. Oraya gidecek yüzüm yok. Bunu yapabileceğimi zannetmiyorum. Angel benim yüzümden öldü, ne kadar inkar etsem de gerçek bu.

"Ne yüzle gelirsin buraya!"

Hüseyin'in sesini duyduğumda hâlâ ağlıyordum, sesini duymamla yakama yapışması bir oldu, topraklı elleriyle siyah gömleğimin yakasından tutuyordu. "Ne hakla geliyorsun, o senin yüzünden öldü, bende seni öldüreceğim."

Söylediklerinden sonra onu yakamdan çeken sarı saçlı bir adam olmuştu, benden çok büyük görünmüyordu. "Hüseyin dur, sakin ol da, ne bu asabiyet"

"Cihan abi onun yüzünden, o aptal yüzünden yatıyor toprağın altında benim sevgilim," birkaç iç çekişen sonra daha sakin bir şekilde mezarın başına gitti ve ellerini toprağa bastırdı "karanlığı sevmez o korkar, minik meleğim soğuğu da sevmez, ne kadar soğuktur şimdi orası, üşür"

İki adam -birinin adının Cihan olduğunu az önce öğrenmiştim ama diğerini tanımıyordum- Hüseyin'in başında duruyordu, onlara bakarken sağ tarafımdan birisi bana su uzattı "İç, iyi gelir." yanımda bana su uzatan kadının sesi yumuşak bir o kadar da otoriterdi, ruhuma dokunuyordu sanki.

"Teşekkür ederim." diyerek aldım suyu ama içimden hiç içmek gelmedi, sonrasında bana bir kartvizit uzattı "Üzerinde numaram yazıyor, adreste var üzerinde uğra bir ara, karar gereği onu tanıyan herkesi sorguya alıyoruz." Kartvizitin üzerinde Emniyet Genel Müdürlüğü'nün arması altında 'Cinayet Büro Amir Yardımcısı' ve 'Ece Korkmaz' yazısı vardı, onların altında ise bir telefon numarası, arkasında da karakolun adresi yazıyordu. Kafamı hafiften sağa çevirdiğimde gördüğüm yüz beni hiç etkilemedi deseydim çok büyük yalan söylemiş olurdum. Saçlarının üst kısmını toplamış alt kısmını salmıştı, üstünde siyah hırkası altında da siyah pantolonu vardı. Makyaj yapmamıştı ama ihtiyacı da yoktu, bu güzel pürüzsüz yüzü, güzel badem gözleri makyaj ile kapatması hakaret sayılabilirdi.

 Makyaj yapmamıştı ama ihtiyacı da yoktu, bu güzel pürüzsüz yüzü, güzel badem gözleri makyaj ile kapatması hakaret sayılabilirdi

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
Kanlı GünlükHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin