26.bölüm

42 4 3
                                    

Neler olduğunu anlamaya çalışırken bilinmeyen numaradan gelen mesaja girdim. Allahım... lütfen...

+90**********

+90**********

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Kimsin?

Sence önemli olan bu mu? Yoksa sevgilinin beni öpmesi mi?

Çağla.. sensin değil mi? Ne istiyorsun benden?

Sadece kiminle sevgili olduğunu bil istedim, aklı hâlâ bende olan biriyle..

Allah belanı versin.
.

.

Sohbetten çıktığım gibi ağlamaya başladım, durduramadım kendimi. Berat bunu nasıl yapardı? Gerçekten hâlâ Çağla'dan mı hoşlanıyor?

Kendimi avutacak bir şey bile yok. Açıdan dolayı bile diyemiyorum resmen öpüşmüşler...

Kerem (lan ilk defa Kerem'den yazıyorum)

Melike'yle tesise geldiğimizde ayrılacağımız sıra da "Ay Kerem, Kübra'yla karşılaşırsan söyler misin yanıma gelsin?"

"Söylerim güzelim, zaten Okan hocanın yanına gidecektim. Hadi görüşürüz."
Aslında Okan hocayla işim yoktu, Melike için çıkmıştım.

Odanın kapısını çaldığım sıra içeriden ağlama sesi gelince açtım direk. Masaya dayadığı eliyle yüzünü kapatmış ağlayan Kübra'yı (baldızımı) görünce bir an ne yapacağımı bilemeyerek etrafa baktım.

"Kübra? Iyi misin?" Sesimi duyunca bana bakıp göz yaşlarını sildi. Kapıyı kapatıp içeri girdim ve masanın önünde durdum. Başını iki yana salladı. Ağzını açmış bir şey diyecekken geri kapattı.

"Çekinmeden anlatabilirsin. Yaş farkımız olmasa da abin gibi görebilirsin ya da nasıl rahat hissedeceksen. Biri bir şey mi yaptı?"

"Berat.." diyebildi sadece tekrar ağlamaya başlayınca önünde duran telefonu eline alıp bir şeyler yaptı ve bana uzattı. "Son da ki iki fotoğrafa bak."

Kaşlarımı çatıp telefonu aldım ve ekrana baktım. Gördüğüm şeyle sinir katsayım oldukça artmıştı. "Doğru mu bunlar? Belki kamera?"

"Hayır. Doğru, Çağla ile konuştum. Avutmaya gerek yok Kerem, her şey ortada işte. Salak kafam, yine erkeklere güvendim.." telefonu kapatmadan döndüm ve odadan çıktım. Şükür ki antrenman akşama ertelenmişti, bu yüzden çok kimse yoktu.

Kendi telefonumdan Berat'ı aradım "Nerdesin?"

"Sahadaydım, ne--"

Suratına kapatıp hızla antrenman sahasına gittim, köşede oturduğunu görünce oraya gittim. Beni görünce ayağı kalktı, Telefon ekranını ona doğru kaldırdım.  "Bu ne lan?!"

"Kerem--"

Telefonu yere fırlatıp Suratına yumruğumu geçirdim. Beklemediği için sarsılırken yakasından tuttum. "Ulan Şerefsiz pezevenk! Sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın?!"

"Izin ver--" ve bir tane daha vurdum. Sinirle solurken onun da bana yumruk atmasıyla kaşımda bir sıcaklık hissettim.

"Neye lan neye?! Kübra'ya nasıl yaparsın oğlum?! Sen bir kadına böyle bir şeyi nasıl layık görürsün hadsiz herif?!"

"Bir anda yaptı! Ben ne olduğunu anlayamadan yaptı! Ittim zaten hemen, anlık yakalamışlar!" Sinirle güldüm. "Senin ben izzetül ikramını sikeyim! Kızla buluşman bile hata! Yemin ediyorum elimde kalacaksın!"

Tam bir tane daha vuracakken kolumu tutan kişiye döndüm, Melike endişeyle bana bakıyordu. "Durun! Kerem dur! Ne oluyor?! Niye vuruyorsun Berat'a?!"

"Melike karışma."

"Neye karışma Kerem? Ağzını burnunu dağıtmışsın! Ne yaşadınız da bu duruma geldiniz? Kaşının hali ne öyle?!" Elimi indirip geri çekildim, ben hâlâ sinirle Berat'a bakarken Melike ellerini yüzüme koydu. Kolundan tuttum.

"Bu şerefsiz, Kübra'yı aldatmış. Kanıtlar var, bir de ne olmuş biliyor musun? Bir anda olmuş!" Melike yaşadığı şokla Berat'a döndü. "Ne?! Berat doğru mu bu?!"

Berat cevap vermeyip yüzünü sıvazladı, o  an ikimizinde beklemediği şey oldu. Melike öyle bir tokat attı ki, sesi yankılandı resmen.

"Allah belanı vermesin senin! Sen- sen böyle bir şeyi nasıl yaparsın?! Kübra'nın duygularını nasıl incitirsin?!" Berat'a doğru tükürüp arkasını döndü ve gitti. Son kez bende Berat'a baktım ve arkasından gittim.

Melike sinirle giderken kolundan tuttum "Melike sakin ol."

"Ne sakin olması Kerem?! Ne olduğunu duymadın mı?!"

"Duydum, ama sakin ol. Kübra zaten iyi değil şu an bilirsin. Yanına git ama körükleme durumu. Bir şey olursa bana yaz gelirim."

Derin bir nefes alıp bekledi biraz, sonra bana sarıldı. "Haklısın, ben biraz konuşayım onunla. Sen bekleme istersen biz eve geçeriz. Kaşınla da sonra ilgilenicem."

Alnından öptüm ve gülümsedim. "Tamam. Ha birde, bunu Kübra'ya ver. Yeni telefonunu ben alırım artık." Tamamen kullanılmayacak halde olan telefonu uzattım. Melike güldü. "Helal olsun valla."

Melike

Yukarı çıkıp Kübra'nın odasına girdim, başını koltuğun arkasına yaslamış tavana bakıyordu. Beni görünce kollarını açtı. Hemen yanına oturup sarıldım. Ağlamaya başlayınca saçlarını okşadım.

"Anlat kuzum, dinliyorum." En başından olan her şeyi, Berat'ın geç gelmesi, mesajlar, Kerem..

"Canım yanıyor Melike.. Burak'tan sonra onu geçtim, daha iki gün önce sana 'geleceği görüyorum' demiştim onun hakkında. Şimdi olana bak. Utanıyorum gerçekten Utanıyorum."

"Sen bir şey yapmadın saçmalama, ben şu an ne desem tam olarak anlamayacaksın. O yüzden gel eve gidelim, uyu dinlen. Sonra dinç bir kafayla konuşalım. Ve merak etme, enişten haddini bildirdi." Hafiften gülümsedi ve burnunu çekti.

"Evlen kanka, arkandayım."

Arabaya doğru giderken Veysel yanımıza geldi. Lan ben bunu unutmuştum. "Abla! Ne oluyor?"

"Gel başımın belası gel."

Ula Nolayi Nolayi?Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin