"Gözlerine baktım,
beni görmedin bile."Kulakları inleme, bağırış, hakaret ve küfür sesleriyle uğuldarken karşısında akrobatik hareketler sergileyen maymun kılıklıyı bir süre izledi Berkan. Elindeki çakıyı nasıl tutacağını bile bilmezken kendisine kafa tutuyor olması hayli komikti. Üstüne üstüne yürüyen çocuğa o da temkinli adımlarla ilerledi, ahmağın teki tarafından bıçaklanmak istemezdi.
Sonrası ise bir önceki dakika ile aynıydı. "Çoluğa çocuğa veriyorsunuz şunları! Sonra yok efendim götüme şiş battı!" derken çocuğun elindeki çakıyı alıp bir kenara fırlattı, ardından çocuğu da aynı tarafa savurdu. Yere yığılan çocuk, yanındaki çakıyı alıp ona saplayacakken arkasını dönüp buna engel oldu. Çocuğu yine deminki yere firlatırken arkadaşlarına "Beyler az sakin! İstanbul'un nüfusu azalacak!" diyerek seslendi.
Kahvenin en koyusu gözleri, her fırsatta canını sıkan bu adamları ortadan kaldırma arzusuyla keskinleşiyor ve öfkeli bakışlar sergiliyorken kendine dur demeyi iyi biliyordu. Sert oynamayı severdi ama sonuçta şu anlık amacı karşı tarafı oyalamaktı, pestilini çıkarmak değil.
İki çetenin birbirine girdiği yer eski bir evin önüydü, kavga sebepleri ise birbirlerine bakmalarıydı. Dağhan kavganın arasından sıyrılmış ve bu eve girmişti, şifresini dün öğrendiği kasadaki paraları almak içindi. Sessiz ve dikkatli adımlarla üst kata çıkarken duyduğu sesle basamaklara eğildi, koca cüssesini saklamak için iyi bir seçim değildi ama yapacak başka bir şeyi yoktu. Aynı sesi tekrar duyunca üst katta biri olduğunu anladı. Yavaş yavaş yukarıya çıktı ve hemen yanında duran masanın üzerindeki vazoyu kavradı. Sesin karşıdaki odadan geldiğine emindi, kasa o odadaydı ve tıpkı kendi gibi bir başkası da o kasa için gelmiş gibi duruyordu.
Odanın kapısının kenarından içeriyi gözetledi, tam da tahmin ettiği gibi arkadaşlarının oyaladığı ekipten biri aradan sıyrılarak buraya gelmişti. Ama yedirmezlerdi. Bir saniye dahi düşünmeden elindeki vazoyu, yere eğilmiş kasayı boşaltmakla ilgilenen adamın kafasına indirdi. Sağa doğru yığılan adamı kollarından tutup arkaya çekti. Kafasından kan akmaya başlamıştı ama şu an onunla ilgilenemezdi, doğrusu asla birileriyle ilgilenmek için zaman harcamazdı. Sırt çantasını çıkardı, etrafa saçılan ve kasanın içindeki tüm dövizleri çantaya doldurdu. İşi bittiğinde ayağa kalktı, yere serdiği adamın üzerinden geçerek hızla aşağı indi. Dışarı çıktığında arkadaşlarının, herkesi yerle bir ettiğini gördü. Yüksek sesle iki kez ıslık çaldı, toplanmaları için arkadaşlarını çağırıyordu. Tüm ekip toplandı, karşı tarafla "Bu iş burada bitmedi!" cümleleriyle vedalaşarak arabalarına bindiler sokağı terk ettiler.
K.A.N yılları aşkın süredir İstanbul'un her köşesine namı yayılmış bir çeteydi. Neydiler, kaç kişiydiler bilinmez; istedikleri zaman yüzlerce kişi bir araya gelirdi, istemezlerse de yok olurlardı ve kimse bulamazdı onları. Tabii bunca şeyi yöneten birileri vardı, altı kişi tüm İstanbul'u ele geçirmişti.
Ejder, Tamer, Berkan, Dağhan, Arif ve Furkan.
Bu altı adam, düşman sezerek girdiği her sokakta kan ağlatıyordu. Mal varlıklarının kaynağı belliydi: çalmak. Zengin birini gözlerine kestirdiklerine o kişinin artık şansı yoktu. Özellikle de yüklü miktarda yapılacak bir para alışverişi olacaksa o para asla iki kişi arasında gidemezdi, K.A.N paranın kokusunu aldığında o andan itibaren para onlara aitti. Bugünkü sebepleri de paraydı, terk edilmiş bir evde unutulan ve yaklaşık bir saat sonra sahibinin gelip almayı planladığı para artık onlarındı.
Onlar yara bere içinde mahallelerine, Yenitepe'ye giderken Yenitepe'den farklı sesler yükseliyordu: çırpıcı sesleri.
Bigem, abisi ve onun arkadaşlarıyla beraber yaşadıkları terasla beraber üç katlı olan evlerinin mutfağında son derece ciddi işlerle meşguldü. Doğum günü pastası yapıyordu, K.A.N'dan biri için değildi ve kendi doğum günü de değildi. Furkan'ın iki su kaplumbağasının bu evdeki yedinci yılını kutlamak için yapılan bir pastaydı. Ama sadece kaplumbağa için değil, birazdan eve gelecek herkes için sürpriz bir durumdu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
TUTSAK ZAMBAK
ChickLitve bir an önce gelsen, koysan elini kalbime, "işte geldim." desen...