The saddest shade of yellow

99 8 22
                                    

Onu ilk gördüğüm güne gidebilseydim eğer ona aşık olmamayı dilerdim. Kısık gözlerine, uzun saç tutamlarına, piyanonun üstünde narince gezinen ellerine ve dahası nazik bir şekilde benimle konuşmasına tutulmamayı dilerdim. Min Yoongi, aşkım, arkadaşım, zaferim, yenilgim, mutluluğum ve hüznüm olan yegane insan. Kalbimin kapısını çaldığından dahi haberi olmayan soğuk bakışlı adam. Tamı tamına 3 yıldır ona deli divane aşık bir şekilde etrafında gezinip duruyorum. O ise beni en yakın arkadaşı olarak adlandırmaktan çekinmiyordu, kalbimi kırdığından habersiz. Ne ben ona anlatabiliyorum gönlümdeki sevgiyi, ne o anlayabiliyor.

Aşk insanı aptallaştırır derler, katılmıyorum bu söyleme. Ona tutulduğum günden beri zeki hamlelerle aşkımı saklamak ve yanında kalabilmek adına deli gibi uğraştım. Sonunda soğuk bakışları bana karşı yumuşadı diye sevinirken, beni kendi aklınca arkadaşlık mertebesine oturttu. Sahi, ona yaklaşırken duygularımı belli edememiş miydim? Yoksa Min Yoongi düşündüğümden daha mı aptaldı? Sinirime hakim olamıyordum artık. Yıllardır ona aşkla bakan gözlerimi arkadaşlık olarak yorumlaması ağırıma gidiyordu.

Hikayenin en başına gidecek olursak, oldukça sıradan bir karşılaşma olmuştu bizimkisi. Yeni başladığım üniversitenin müzik salonunda rastlamıştım ona. Önündeki piyanonun üstünde kemikli parmaklarını gezdiriyor, notalara büyük bir ciddiyele basıyordu. Öyle ahenkli çalıyordu ki piyanoyu istemsizce yaklaşmıştım ona. Geldiğimin farkında dahi değilken benim hülyalara dalmış bir şekilde onu izlemem eminim ki dışarıdan komik görünüyordu. Elbette yanına yaklaştığım ve onu izlemeye daldığım sırada müzik bölümünün en gözde öğrencisi olduğunu bilmiyordum. Min Yoongi keşfedilmeyi bekleyen bir hazine değildi düşlerimdeki gibi. O, keşfedilmiş ama kimseye kendini sunmamış bir hazineydi.

Günler geçtikçe ona olan hayranlığımın çoğaldığına an be an şahit oluyordum. Oysa beni görmüyordu bile. Tanrı yüzüme mi güldü ya da benimle alay mı etmek istedi bilmiyorum, ama yıl sonu için düzenlenen etkinlikte aynı grupta olmamız o yılın en önemli olayıydı benim için. Dans ve müzik bölümünün birleşimiyle bir performans sergilememiz gerekiyordu ve ben varımı yoğumu kullanarak Yoongi'yle samimi olmaya çalışıyordum. O ise umursamaz bakışlarını herkese yaptığı gibi üstümde gezdiriyor ve tek kelime dahi etmiyordu. O zamanlar ona bir lakap takmıştım, sarının en üzücü tonu. Saçları mint yeşili bir adama bu lakabı takmak pek akla yatkın değildi elbette. Sadece Min Yoongi'yi en sevdiğim renkle, sarıyla, bağdaştırmıştım aslında. Ah, o bunu da bilmiyordu.

Nasıl başardığıma dair tek bir fikrim yoktu ancak buzdan adam yavaş yavaş çözülmeye başlamıştı bana karşı. Bir gün yemek masasında karşısına oturmuş ona dans hocalarımla ettiğim kavgayı anlatırken kaşlarını çatmış ve benim gördüğü en iyi dansçı olduğumu, hocalarımın aptal olduğunu söylemişti. O an öyle şaşırmış ve sevinmiştim ki, yüzüne bakıp kalmıştım. Genel olarak benimle konuşmazdı. Beni dinlediğini bilirdim, çünkü bunu mimikleriyle belli ederdi ama o güne kadar ne beni övmüş ne de anlattığım bir şeye yorumda bulunmuştu. Bunun benim için ne kadar önemli olduğundan bir haberi yoktu.

İşte o günden sonra Min Yoongi bana sıcak bakışlar atıyor, samimi cevaplar veriyor ve bol bol benimle konuşuyordu. Birlikte güldüğümüz, sinirlendiğimiz hatta üzüldüğümüz bir çok anımız olmuştu o günden sonra. Gel gelelim bunların hepsi 'arkadaşlık' kisvesi altındaydı. 3 yıl boyunca ne yaparsam yapayım beni arkadaşı olarak görmekten başka bir şey yapmamıştı.

Şimdi ise karşımda yeni sevgilisiyle flörtleşmesini izliyordum kalbimdeki sızıyla beraber. Min Yoongi, sarının sadece en üzücü tonu değil aynı zamanda en kalp kırıcı tonuydu. Yanımdaki Seokjin beni dürttüğünde çekebildim bakışlarımı onların üstünden.

Yellow / Yoonmin - Kısa Süreliğine AskıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin