You're hurting me

43 9 36
                                    

Aşk, her daim güzel anlatılırdı kitaplarda. İki kişi birbirini sever ve sonsuza kadar mutlu yaşarlardı, öyle değil mi? Bunların sadece zırvalık olduğunu Min Yoongi'ye aşık olduktan sonra anlamıştım. Ne yaparsam yapayım benim sonsuza kadar mutlu yaşayacağım sevgilim olmayacağını fark ettiğimde ise tüm aşk romanlarımı çöpe yollamıştım.

Aşk, anlatıldığı kadar güzel bir duygu değildi ne yazık ki. İlk başta her şeyin romanlardaki kadar güzel olacağına inanıyordunuz ama aradan zaman geçtikçe büyük bir nefret besliyordunuz o romanlara. Bu dünyada karşılıksız bir aşkı anlatan tek bir romana dahi rastlamamıştım. Karşılıksız bir aşkın pençesine düştüğümde ne yapmam gerektiğini bilemeyecek kadar toydum ona rastladığımda. O kadar sevdim ki onu, benim sevgim ikimize de yeter sandım. Benim gibi zamanla aşık olur sandım. Bunların hepsi hayal gücümün bana oynadığı kalp kıran oyunlardan biriydi elbette, ama aşık olduğunuzda engel olmadığınız şeylerdi aynı zamanda.

Zamanla onun arkadaşı, sırdaşı hatta en yakını oldum ama bir türlü aşkı olamadım. Komik kısmı ise, onun da benimki kadar imkansız bir aşka tutulmuş olduğunu öğrenmemdi. O kadar çok seviyordu ki, adını dahi anamıyordu öğrenir korkusuyla. O kişi kimdi, onu tanıyor muydum bilmiyorum. Tek bildiğim; Yoongi'nin gözlerini kör edip, beni göremeceği kadar büyük olan sevgisiydi.

Cevapsız bıraktığım sohbeti açıp defalarca en baştan okumanın ve kesilmeyen ağlamamın etkisiyle şişen gözlerimi ovuşturup duruyordum. Artık uyumam gerektiğini belirtir nitelikte bir baş ağrısı da bana eşlik ediyordu yatağımda. Uyumayı denemiştim, inanın bana hiç olmadığı kadar uyumayı denemiştim fakat son mesajı gözlerimin önünden gitmiyordu. Ne uyuyup kurtulabiliyordum ne de aklımı dağıtabiliyordum.

Birkaç kez kapıma kadar gelip içeriye giremeyen Jungkook bile çoktan uykuya dalmıştı. Bense şişmiş göz kapaklarım ve aklımdaki binlerce soruyla tavanımı izliyordum. Daha önce de söylmiştim; Min Yoongi acımasız bir adamdı. İçimdeki tüm umut kırıntılarını yok etmek için ant içmişti sanki. Beni umutsuzluğa sürüklemek adına yaratılmış gibiydi. Tüm bunlara rağmen onu sevmeyi bırakamayan bir aptaldım. Başkasına aşık oluşu bile içimdeki aşkı bitirmiyordu. Aksine her geçen gün daha da fazla çekiliyordum bu aşk tuzağına.

Aniden çalmaya başlayan telefonumla kaşlarım çatıldı. Gecenin bu saatinde beni kimse aramazdı genelde. Ekrana baktığımda My Favorite Color ismini gördüğümde burnumu çektim. Bu saatte neden beni aradığını sorgulayarak açtım telefonu.

"Efendim hyungie?"

"Jimin-ah.." Uyuşuk ses tonu onun içki içmiş olduğunu anlamam için yeterli nitelikteydi.

"Hyung?"

"Minji beni aldatıyormuş, biliyor musun?" Ah, bilmez miyim? Ben söyledim sana bunu. Tabi sen bunu bilmiyorsun...

"Ne? Nasıl yani? Hyungie, iyi misin?" Biraz yalan göz çıkarmaz derlerdi. Ona bir şey belli etmemek adına şaşkın bir ifade ekledim ses tonuma. Kıkırtısını sadece telefondan duyuyor olsam bile derin bir iç çektirtti bana.

"Boşver, zaten birbirimizi sevmiyorduk." Evet Min Yongi, bunu da acı bir tecrübeyle öğrenmiştim zaten.

"O ne demek hyung? Neden sevgiliydiniz o zaman?" Pekala, belki bir anonime isim vermek istememiş olabilirdi ama ben onun en yakınıydım. Hoş, öğrensem bile ne yapabilirdim ki?

"Birbirimizle oyalanıyorduk. O ilgi manyağıydı, bense başkasını seviyordum." Gerçekten, beni üzmek için ekstra bir çaba sarf ettiğini düşünmeme ramak kalmıştı söyledikleriyle. Telefonu yüzüne kapatmamak ve tekrar ağlamaya başlamamak adına o kadar büyük bir direnç gösteriyordum ki.

Yellow / Yoonmin - Kısa Süreliğine AskıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin