Seven days a week (m)

62 7 7
                                    

1 yıl sonra

Bazen ummadığınız bir anda, tamamen tesadüf eseri hayatınıza giren bir insan tüm yaşam tarzınızı hatta benliğinizi değiştirebiliyordu. Bunu tam olarak bir buçuk yıl önce fark etmiştim. Jeon Jungkook, öyle umulmaz bir anda girmişti ki hayatıma günlerim korku içinde geçmişti. Yanlış anlamayın, korktuğum şey Jungkook değildi. Tekrar aşık olup, tekrar ağır travmalar altında kalmaktan korkmuştu yaralı kalbim. Şöyle bir durum vardı ki; Jungkook tüm korkumu kötü anılarımla beraber bir çöp poşetine atmış, daha sonrasında hepsini ateşe vermişti. Onun yanındayken bana kendimin dahi bana zarar veremeyeceğini kanıtlamıştı.

Aşk öyle zor, öyle anlaşılmazdı ki çoğu zaman, ya da ben öyle aptaldım ki; ona ilk görüşte yanıp kül olduğumu anlamamıştım. Her daim onun bir sanat ederi, benimse bir sanatçı olduğumdan bahsederek kandırırdım kendimi o zamanlarda. Öyleydi, Jungkook daha önce görmediğim güzelliğe, keskinliğe ve aynı zamanda zarifliğe sahip bir sanat eseriydi. Bense ona ilk görüşte aşık olmuş, kalbi yaralarla dolu bir adamdım. Jungkook, benim yaralarımı beni sevişiyle kapatmış ve tek bir iz kalmayana dek öpücüklere boğmuştu. Onun öpüşlerinin şifa dolu bir gücü vardı üzerimde. Tek bir öpücüğüyle yorgun bedenim enerjiyle doluyordu.

Evin içinde koşuşturan arkadaşlarıma bakarak bir iç çektim. Süslemeler konusunda bana yardım ederlerse her şeyin daha kolay olacağını düşünmüştüm fakat bu grupla bir şeyleri kolaylaştırmanın imkanı yoktu. Evde koca bir kaos hakimiyetini sürdürüyordu. Jimin oradan oraya koşuşturuyor herkesin yaptığı işe burnunu sokuyordu, Namjoon ve Jin boyları uzun olduğu için süsleri duvarlara yapıştırıyor daha doğrusu süslerin şeklini bozarak yeni şekillerini tabiri caizse duvara monteliyorlardı, Odessa ve Yoongi yemekleri mutfağı yerle bir ederek yapıyordu ve Hoseok hyung benimle birlikte hepsinin arkasını topluyordu.

Bugün hepimiz için büyük bir gündü. Jungkook son bir yıldır başarılı bir şekilde sürdürdüğü müzik kariyerinin ilk albümünü çıkarıyordu. Sevgilim yoğun çalışma temposunun tatlı meyvesini yemek üzereydi. Bu yüzden herkesi Jungkook'la birlikte yaşadığımız daireye çağırmış ve akşam ona yapacağım sürpriz için bana yardım etmelerini istemiştim. Aslında bakarsak tek başıma tüm işlerin altından kalkmakta zorlanmazdım. Yine de ailemin yardımını istemekte çekinmemiştim.

Gökyüzü kendini karanlığa bıraktığında hepimiz işlerimizi bitirmiş, vücutlarımıza uğrayan yorgunlukla hazırlanıyorduk. Odessa ve Jimin'in zorlayarak bana yaptığı makyaja baktım aynadan. Son zamanlarda uzattığım, permalı sarı saçlarım ve ışıltılı makyajımla oyuncak bir bebek gibi görünüyordum. Üstüme giydiğim dökümlü beyaz gömleğim ve siyah kumaş pantolonum ise bu görünüşümü tamamlar nitelikteydi. Jungkook'un yıl dönümü hediyesi olarak bana aldığı gümüş seti taktığımda tamamen hazır olduğumu gördüm. Tek eksiğim son zamanlarda aynı evde yaşasak dahi işleri sebebiyle göremediğim gökyüzümdü.

Hazırlanmamın ardından geçen birkaç dakikanın ardından balkondan dışarıyı izlerken gördüğüm Jungkook'un arabasıyla içeriye koşturdum. Yoongi ve Odessa'nın hazırladığı pastanın üstüne mumları yerleştirip yaktığım sırada binadan gelen ayak sesleriyle heyecan doldum. Daire kapısının açılma sesi geldiğinde yerimde duramaz bir hale gelmiştim. Bir an önce yüzündeki güzel gülümsemeyi görmek istiyordum.

"Taehyung, neredesin güzelim? Bugün misafirlerimiz mi var?" Bana seslenerek oturma odasına giren bedenle gözgöze geldiğimizde yüzünde sıcacık bir gülümseme oluştu. Olduğu yerden kafasını yana eğerek bana bakıyordu. Bense onu mutlu etmenin verdiği sevinçle etrafa kıkırtılar saçıp duruyordum. Arkadaşlarımız onu tebrik ederken bana doğru yaklaşan bedeni kalbimin hala ilk günki gibi atmasına sebebiyet veriyordu. Jungkook'un gözlerindeki mutluluğa şahit olmak hala daha kendimi kaybetmeme sebep oluyordu. Ağır adımlarla herkese sarıla sarıla bana ulaştı yangınıma sebep olan bedeni. Bir bana bir de elimdeki pastaya bakarak kafasını iki yana salladı yüzündeki güzel gülümsemeyle. Kıkırtılarım eşliğinde üzerindeki mumların hala yanıyor olduğu pastayı ona doğru uzattım. Gözlerini kapatıp dileğini diledikten sonra söndürdü mumları. Pastayı elimden alıp Hoseok hyungun eline tutuşturdu aceleyle, iz hala kavuşamamıştık. Elimdeki pastayı aramızdan çektikten sonra ellerini belime sardı. Çok geçmeden benim kollarım da olması gereken yeri, boynunu, bulmuştu.

Blue / TaekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin