Ceylan'ın anlatımıyla...
Evet ben de dağın büyüsüne kapılıp gelenlerdendim. Gerçi dağın büyüsüne kim kapılmıyordu ki? O yüksekçe yerde yaşamak, neredeyse her insanın hayaliydi.
Biz yeryüzünde yaşayan insanlar hep dağdaki yaşama imrenirdik. Dağ derken, dağın tepesinde büyükçe bir alanda yani gökyüzünde yaşayan insanlardan bahsediyorum.
Yaşadıkları yer , bulutların arasında olsa da biz oraya Dağ derdik. Küçüklüğümüzden beri onların yaşamları bizlere masal olarak anlatılırdı. Yani onların hayatı bizimkinden çok çok başkaydı.
Ve bugün dağda yaşayabilmek için bir yarış yapılacaktı. İki yılda bir, beş kişi kıyasıya bir yarış sonucunda seçilmişlerin yani dağda yaşayanların arasına katılırlardı.
Her ne kadar tırsak birisi olsam da ben de dağda yaşamak istiyordum. İşte bugün bu yüzden yarış alanında bulunuyordum ya...
Yarış henüz başlamamıştı ve bekleyen herkes çok gergin görünüyordu. Yada ben, öyle hissettiğim için bana öyle geliyordu. Biraz daha böyle beklemeye devam edersek bir köşeye otrurup tırnaklarımı kemirmeye başlayabilirdim.
Sakinleşmek için biraz etrafımı incelemeye başlamaya karar verdim.
Önce okçulara ilişti gözlerim. Sırtlarındaki ok çantaları ve ellerinde bulunan yay ile o kadar özgüvenli görünüyorlardı ki...Sonra baltacılara baktığımda, etraftaki insanlara alayvari baktıklarını ve pis pis güldüklerini fark ettim. Çünkü onlar çok güçlü olurlardı. Bu yüzdendi bizleri küçümsemeleri...
Koşuculara baktığımda ise oldukça atik durduklarını fark ettim. Zekaları ise adeta gözlerinden fışkırıyordu. Onlar hem çok iyi koşar hem de çok zeki olurlardı.
Diğer grupları da inceliyorum ki, dağın girişinde bulunan büyük ormandan şiddetli bir ses ortalığı inletmişti. Herkes irkilmişti.
Anlaşılan yağmur yağacaktı. Yarışın olacağı gün yağmur yağması, işimizi zorlaştıracaktı . Orası kesindi.
Herkes yarışın nasıl başlayacağını merak ederken bu defa daha yüksek bir biçimde gök gürlemişti.
Az ilerideki meşe ağacına yıldırım düştüğünde, yarış için bekleyenlerin çoğu bir yerlere kaçışmaya başladılar.
Bense gözlerimi alev alan ağaçtan çekemiyordum. Ne kadar korksam da yerimde sabit kaldım.
Sonra dikkatlice baktığımda alevlerin arkasından gelen birini fark ettim. Alevlerin arasında zar zor seçiliyordu.
Yavaş adımlarla bize doğru geliyordu. Simsiyah giyinmişti. Gözleri hariç başını ve yüzünü siyah bir örtüyle kapatmıştı. Anlaşılan o kişi ustaydı.
Ben ve birkaç kişinin aval aval ona baktığı bir anda gözlerinin hafifçe kısıldığını fark ettim. Sanırım gülümsüyordu. İyi de neden?
Tam o anda yanıma düşen yıldırım ile ben de koşmaya başladım. Yarış uğruna canımdan olamazdım ya?
Geldiğim şehre doğru koşarken aklıma gelen şey ile duraksadım. Ben duraksayınca, benimle birlikte telaş içinde şehre koşan insanlar bana çarpmaya başladı.
Canımın acısını umursamadan arkama dönüp baktım. Yüzlerce kişiden sadece bir avuç insan ormana alevlerin içine doğru koşuyorlardı. Usta ise etrafta yoktu.
O an anladım. Bu bir büyüydü! Gök gürültüsü, yıldırım hatta alevler bile bir büyüydü. Ustalar genelde büyücü olurlardı.
Ve şimdi bunu bilerek bizi korkutup kaçırmak için yapmıştı. Yarış çoktan başlamıştı!
Yeni kurgum ile karşınızdayım.
Umarım beğenirsiniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dağın Büyüsü
FantasyDağın büyüsüne kapılıp kıyasıya bir yarışa girenlerin hikayesini okumaya var mısınız?