Biz buradayız, bunlar yaşanıyor.
Gözlerim önümde açık bilgisayarımın ekranında, hemen yanımda kahve fincanımdan yükselen buhar, diğer yanımda ise sandal ağacı kokulu mumun odamda yarattığı loş aydınlık. Yaklaşık iki sattir yeni odamda oturmuş müzik dinliyor ve internette dolanıyorum. Dışarda odaların kapıları bir bir açılıp kapanıyordu. Elli öğrenciyle tek tek psikiyatri
görüşmeleri yapılıyor belli ki. Ben muhtemelen ilk görüşülenlerden biriydim...Hayatta hep her şeyin sonuncusu olmuşumdur, biliyor musunuz? Hastane sıralarının, kasa kuyruklarının, insanların iyi veya kötü bir haber vermek için telefonu eline aldıklarında aklına gelen isim listelerinin hep en sonundaydım. Belki de o listelerde hiç yoktum, kim bilir?
Annem bir keresinde doğduğum günü anlatmıştı, hastaneye ilk gelen olmasına rağmen ameliyata en son annemi almışlar.
Hayatım boyunca kendimi hep üzerimde bir görünmezlik pelerini varmış gibi hissettim. Bazen durup, "Bu insanlar beni görmüyor olabilir mi?" diye sorguladığım pek çok gece
geçirdim. Birine aşık oldum, söyleyemedim, biriyle arkadaş olmak istedim, söyleyemedim. Sesi en kısık olan öğrencisiydim yıllarca giiğim lisenin. "Garip diye adlandırılan bir öğrenciydim. "Çok garipsin." derdi tanıştığım herkes bana.(Bu hissi biliyorum. Ben de koskoca okulun tek asosyaliyim.)
Haklılardı, öyleydim. Başım hep yere eğikti, lise sınıfımın yerlerinin desenini o kadar iyi ezberlemiştim ki o desenleri hatırlamak canımı sıkıyordu. Hayat yerde değil, tam karşıdaydı ama ben başımı hiçbir zaman kaldırıp tam karşıya bakamamıştım işte.
Hayatım boyunca kendimi ne zaman kötü hissetsem kendime var olmadığımı fısıldadım, "Ben burada
değilim, bu yaşanmıyor," diye fısıldadım kendime. Benliğimin koskoca özeti yokluk hissiydi, ben yoktum, ben var olmamıştım ve var olamıyordum.Ben... yoktum.
Bir keresinde okulun yangın merdiveninde mahsur kalmıştım. Tüm katları dolaşıp tek tek herkesin kapısına vurmuştum. Ama sadece kapılara vurmakla kalmıştım; çünkü sesimi çıkaramıyordum. "Yardım edin!" diyemiyordum. "Burada mahsur kaldım!" diyemiyordum, ağzımı açıp tek kelime edemiyordum.
Çünkü ben buydum. Kendimi kötü hissettiğim her yer beni kapalı bir kutuya çeviriyordu, kendimi bir kaplumbağa gibi sırtımdaki kutunun içine kapatıp saklanıyordum.
Ben o gün o yangın merdiveninin basamaklarına oturup tam iki buçuk saat bekledim. Biri gelip kapıyı açtığında o yangın merdivenlerinden çıkıp gittim. Yaşadığım her şey ama her şey bana küçücük hissettirdi. Konuştuğum herkes gözlerimin önünde devleşirken ben yerin dibine girdim.
Herkes çok güzeldi, herkes çok zekiydi, herkes çok yetenekliydi, herkes parlıyordu. Ben ise yoktum, varsam bile miniciktim işte... Kimsenin beni göremeyeceği kadar küçük, kimsenin beni göremeyeceği kadar dikkat çekmeyen bir tiptim her zaman.
(Sus sen mükemmelsin)
Gökyüzünde sönmüş binlerce yıldız var ama patlamadıkları için kimse onların varlığından haberdar değil. Ben de onlardan biriydim. Varliğımla yokluğum birdi: çünkü diğerleri gibi parlamıyordum.
Bu zamana kadar annemle babam hep hayatımdaydı da en azından beni gören, bilen iki insan olduğu düşüncesi beni yaşadığıma inandırıyordu. Şimdi ise burada tek başıma bırakılmıştım. Bilmiyorum... Belki de yapılması gereken buydu. Belki tek başıma bırakılmalıydım; belki ancak tek başıma bırakıldığımda kalkabilecektim ayağa, kim bilir?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kar Küresi °OBAMİTSU°
FanfikceSeni yanıma, tüm dünyayı karşıma almak istiyorum. Hava soğuktu, rüzgâr acımasız. Burası bir kar küresiydi, biz de içindeki figürler. Gün gelecekti, birileri bu kar küresini eline alıp sallayacaktı. Kar yağıyor sanacaktık oysa altüst olacaktık... Mi...