yıldızı doldurmayı unutmayınn, iyi okumalar!!
★
"Hassiktir! Bu gerçek Bang Chan mı?" Hyunjin'in bağırışına karşı kahkaha atmamla Hyunjin, hemen yanımda duran Chan'a sarılmak için kendini öne doğru attı. Hyunjin birkaç aydır görmediği arkadaşına sımsıkı sarılırken Changbin şaşkınlığından dolayı açılmış olan ağzını kapatmadan konuştu. "Şaka mı bu la?"
Chan Hyunjin'in sıkı sarılmasından kurtulmaya çalışırken bana baktı. "Yardım et, boğuluyorum!"
Gülmemi engelleyemeden Hyunjin'i belinden tutup biraz olsun geri çekmeye çalıştım. Bir süre daha sımsıkı abisi olarak gördüğü Chan'a sarıldıktan sonra geri çekildi. "Aptal adam, neden haber vermiyorsun gelirken?"
"Neden vereyim canım, aa?" Hyunjin göz devirdi bunu söylemesiyle. Biraz geri çekilerek sevgilisinin yanına geçti.
"Hoş geldin. Nereden esti gelmek?" diye sordu Changbin beraber yürümeye başladığımızda.
"Sizi özledim desem yalan olur."
Changbin, "Hâlâ aynı şerefsizlikle devam, helal olsun kardeşim." dediğinde Chan omzuna yumuşakça vurduktan sonra konuşmasına devam etti. "Vizeler bitti geleyim dedim ben de. Sıkılıyorum oralarda sizsiz."
Hyunjin heyecanla kendini Chan'a döndürdü. "Geri taşıyabilirsin mesela hyung?"
"Yok. Seviyorum orayı."
"Sen bizi sevmiyorsun bence." Hyunjin'in bazı durumları abartmasına ve dramatikleştirmesine alıştığımız için güldük hepimiz. Chan konuştu. "Evet, en çok seni."
Hyunjin ağlıyormuş gibi yapıp sevgilisine şımarırken ben Chan'a baktım. Hiçbir şey olmamasına rağmen gülümsüyordu. Ona bakarken ben de gülümsedim, gözlerim gamzelerini ve dudaklarını turladı yavaşça.
Eskiden hep beraber geldiğimiz sahile tekrar dörtlü bir şekilde gelmeye karar vermiştik. Buraya üç kişi gelmeyi hiç sevmiyorduk, Chan olmadan eksik hissediyorduk çünkü. Birbirimize her ne kadar buraya geldiğimizde kötü hissettiğimizi söylemesek bile bir zamandan sonra anladık, konuşmasak bile buraya gelmeyi birbirimize teklif etmedik bir daha.
Her zaman oturduğumuz yer dolu olduğundan dolayı biraz ilerledik. Sahilde, denizin yanındaki taşlara inmek için bir yerden atlamamız gerekiyordu. Hyunjin ve Changbin önden atlayıp en düz taşa ilerledikten sonra oraya oturdular. Chan da atladıktan sonra bana elini uzattı. Elini tuttuktan sonra kendimi ona doğru attım, diğer elini de belime koyduktan sonra beni aşağıya çekerek yere basmamı sağladı. "Ay, sağ ol." dediğimde bana göz kırptı.
Göz kırpması beni tekrar tekrar kendine aşık edebilirdi.
Hyunjinlerin yanına geldiğimizde onlar çoktan buraya gelirken aldığımız abur cuburları açmışlardı.
"Anlat Bang Chan." dedi Hyunjin önündeki cipsini yerken.
"Ne anlatayım?"
"Dur düşüneyim..." Hyunjin bir süre kafasını eğip düşünmeye başlayınca sessizce onu bekledik. Hava her ne kadar soğuk olmasa bile ellerim buz gibiydi her zamanki gibi. Ellerimi bacaklarımın arasına koyduğumda Chan'ın anlık olarak ellerime baktığını gördüm. Sonra tekrar Hyunjin'e baktı.
"Buldum. Arkadaşların nasıl? Kimlerle arkadaş oldun, onları anlat."
"Bizim fakülteden bir çocukla arkadaş oldum," diye söze başladığında yan profilinden onun konuşmasını izledim. Gözlerimi o konuşurken bir an bile üzerinden çekmedim. "Felix ismi. Avustralyalıymış. Sevgilisinin de bir tane kafesi var, oraya gidiyoruz bazen. Sevgilisiyle de tanıştım. Çok tatlılar, ruh eşlerini bulmuşlar resmen."