2 hafta sonra Mile'den...
Spor salonunun kapısından ayaklarımı yere sürte sürte girdim.
Ebrar hariç herkes normal gibiydi ya da öyle davranıyorlardı.
Yüz üstü bırakıp gittiğimden beri gözleri bir kez bana değmedi.
Bir umut bugün bana bakar umuduyla gözlerimi ayaklarımdan kaldırıp spor yapan kızlara baktım.
İçeriye girdiğini fark eden Gizem abla yanıma gelip gülümsedi.
Ona doğru birazcık eğildiğimde yanaklarımdan öptü.
'Hoşgeldin Mile'm, hadi gel ısınmaya başla.'
Elimi tutup beni yürüyüş bandında, kulaklıklarıyla belirli bir ritim tutturmuş yürüyen Ebrar'ın yanına götürdü.
Sırtındaki çantamı alıp soyunma odasına doğru yürümeye başladığında bende yan taraftaki banda bindim.
Ebrar sanki hiç yokmuşum gibi kenardaki ellerinin parmaklarını dinlediği müziğin ritmine göre hareket ettiriyordu.
Bandı istediğim hıza göre ayarlayıp kulaklıklarımı taktım.
Bir süre sonra yan tarafımda hissettiğim hareketlilikle müziği durdurup Ebrar'a baktım.
Ellerini tuşlarda dolaştırıp o da bandı durdurup seri bir şekilde aşağıya indi.
Topların olduğu tarafa doğru yürümeye başladığında bir anda sağ bileğinin burkulmasıyla dudaklarından kesik bir nefes kaçtı.
Ellerini tutunmak için bisiklete koyduğunda çoktan yanına gitmiştim bile.
'Ebrar iyi misin?'
Zehra ellerini beline sarıp destek verdiğinde bende elimi koluna dokunduracaktım ki birden geri çekti kendini.
'Bileğim döndü sadece, dengem bozuldu.'
Zehra'nın temasından kurtulup bileğini birkaç kez hareket ettirip soyunma odasına doğru yürümeye başladı.
Tüm cesaretimi toplayıp arkasından sessiz adımlarla ilerledim.
Ebrar odaya girip kendi dolabının önünde durduğunda kapıyı kapatıp kilitledim.
'Ebrar.'
Ses vermedi.
'Ebrar biraz konuşabilir miyiz?'
Ses vermedi.
Bu defa minik birkaç adım atıp tam arkasında durdum.
Etrafımı kokusu sardığında vücudum çoktan isyan bayraklarını çekip titremeye başlamıştı bile.
Elimi yavaşça kaldırıp omuzuna koyduğunda sanki temas etmemişiz gibi ne bir irkilme reaksiyonu gösterdi ne de bir süre hareketleri durdu.
Hiç olmamış gibi devam edip eşyalarını topladı.
Saniyeler sonra işi bitmiş olacak ki dolabın kapağını kapatıp arkasını döndü.
Ebrar şuan dolapla benim aramdaydı ve gözlerime bakıyordu.
Omuzundaki elimi boynuna çıkarıp yumuşak tenini okşamaya başladım.
'Özür dilerim, konuşalım mı lütfen, biraz.'
Boynunun güzelliğine daldığımda ne söylediğimi bile farkında değildim.
Elleri çenemi bulup yüzümü kendine doğru yaklaştırdı.
Gözleri kapıyı bulduğunda dudağında ufak bir gülümseme oldu.
Hiç beklemediğim bir anda dudaklarıma kapandığında sertliğinden bir adım geriye gittim.
Asla beklemiyordum.
Elleri belimi sarıp beni daha fazla kendine bastırınca özlediğim tada kavuşmanın verdiği hazla aynı şekilde karşılık verdim.
Geriye doğru yürüyüp dudaklarınızı ayırmadan oturduğunda bende kucağına oturdum.
Nefes almak için bile ayırmıyorduk dudaklarımızı.
Ensesindeki ellerimi saç diplerine çıkartıp çekiştirmeye başladığımda öpüşleri sertleşmişti.
Artık nefes alamadığını fark edince yavaşça dudaklarından ayrılıp boynuma indim.
Derin derin koklayıp öpmeye başladım.
'İz bırakma.'
Güzel sesi duyulduğunda mırıltılarla onaylayıp öpüşlerime devam ettim.
Boynunu doyasıya öptükten sonra tekrar dudaklarına kapandım.
Ebrar aynı hazla karşılık verip belimdeki ellerini sıkılaştırmıştı.
Bu defa ki öpücüğü kısa kesip beni kucağından kaldırmıştı.
Çantasını omuzuna takıp kapıya doğru yürüdü.
'Nereye gidiyorsun?'
Omuzunun üzerinden bana baktı.
'İlgilendirir mi?'
Beyninden vurulmuşa döndüğümde hızlıca kapıyı açmasını önlemek için araya girdim.
'Ne demek ilgilendirir mi, az önce beni öptün farkında mısın?'
Gözlerim dolduğunda zorla konuştu.
'Bırakıp gittiğine sayarsın.'
Umursamaz bir tavırla belimden beni kenara çekip, kapıyı açıp çıktı.
Arkasında yıkılmış bir ben bırakarak.
Olduğum yere çöküp içli içli ağlamaya başladım.
Ne kadar süre ağladım bilmiyorum İlkin az önce yüreğimin çıktığı kapıdan girdi.
'Mile, noldu?'
Acıyan gözlerimle İlkin'e bakıp tekrardan yaşların yanaklarımdan süzülmesine izin verdim.
'Gitti.'
Beş harfi yan yana zor getirip söylediğim tek bir kelimeyle her şeyi anlamış gibi yanıma oturdu.
Ne o konuştu ne de ben.
İçeriye birileri girip çıkıyordu, konuşmaya çalışıyorlardı ama sanki her şey toz bulutu ve uğultudan ibaretti.
Saatler sonra yavaşça çöktüğüm yerden kalktım.
İlkin'in konuşmaları bile uğultu gibi gelirken dolabımdan gerekli eşyalarımı alıp otoparka doğru sarsak adımlarla yürümeye başladım.
Arabama binip eve sürmeye başladım.
Evime gidiyordum.
Ait olduğum yere.
Ebrar'ın yanına.
Yuvama.
Huzuruma.
En büyük pişmanlığıma...